Sayın Duvar,
omuzlarımda
ilkyazda çiçek açamayan ağaçların ağırlığı var.
Ve kırgınlığı,
unutulmuş kapılardaki sessizliğin.
Öyle durağanım işte
İki farklı kar tanesiydik biz
sen güneşe aşık oldun.
Sonra ben sustum
sen duyana kadar sustum.
Bir masal gibi dinledim seni
kışın çatallı sesinden.
Ne mütevazı dilek
şu kuru özleme,
dudaklarından bir tutam.
Adını üç heceye bölüp
öylece bekleyen masal cinine sunmak.
Neme lazım başka güzel hayatlar
Günü geldiğinde ben susayım
sen konuş Münker ve Nekir’e,
neticede ömrümün dilisin.
Ve sana yemin ederim,
sığınmadım hiçbir yere göğsün gibi.
Bilirim tün güne kavuşur da
Siyah bir elbiseye
ruhunu üflemiş asil kadın
gözünde canını yitirmiş her yaş
yanaklarında ne şanslı.
Ömrümün portakal mevsimi
göçebe nefesimin
Ömrüm
şarap mahzeninde bir üzüm tanesi şimdi.
Göz bebeklerimin ardında
bavula sığmayan hikâyeler var.
Kırık aynalara sahte resimler çiziyorum.
Gündüzleri uyuyan
Ruhumun bileklerini kestim sabaha karşı,
Pencereden odaya giren kızıl ışıklarla.
Uyanma yalvarırım.
Özlemini duymadığın ruhun,
naaşını omuzlama.
Kendim gömeceğim onu,
Kuru bir ağaç dalı gibi kopar vefadan
onca ömürlük hasret bırakır
ardında bir defada.
Her gün doğarsa insan
her gün batımında ayrı bir heyecan.
Ümidin miğferi tunçtan
İç geçirirken ciğerimin yırtıldığı geceler var.
Ahım var
ahtım!
Saçların var,
kokun
ve sana rastladıklarımın canıma kastı.
Sabaha karşı hüznü sinmiş üzerine
gözlerime kaçıyorsun.
Kaçamıyorum kalabalıklarından
tenhalarını hiç tanımadım.
Her gece odamdan geçip de bir selamı çok gören yabancı
Affet! Eyvallah diyecek kadar biliyorum lisanını.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!