(Fesleğen kokulu hezeyanlar)
Eylül'de geldi geçti...
Fesleğenler son deminde burcu burcu kokmanın.
Varken yoksan, anlamı var mı son nefesten korkmanın?
Güneşi kaybettiğim, üşüten bir yaz bırakıyorum ardımda,
Ateş, yana yana müptela; Su, kana kana susamıştı…
Kader haykırdı: "Yaklaşma, düşünme dokunmayı!"
Biraz durdu, ekledi: "Aşk, hicranda bağlı." —
"Vesselam…"
Öyle bir hüzün ki…
Gam yoksa vuslat vuslat olur mu ki?
Zevahir bronz bir heykel; bedii ve mağrur.
Halbuki sevmek de üşür, sılada gurbet de olur.
Akıl satan her halin erbabı, bize hemhal mi ki?
Gönül kimi yitirdiyse, onun Leyla'sı odur.
Leyla, hudutsuz bir çöl; kızgın bir oddur.
Sesini duymaya doyamadığım bir an,
Sessizlikten ürperdiğimi söylersem sana,
Sevda üstüne, yürekten nağmeli mırıldan bana;
Yak beni güzel, yak nakaratlarda.
Kara gözlerinde kaybolduğum bir an,
(Bir ilişkinin enkazında Descartes’i anımsarken)
Bizi bizle sarsan depremler, bizi bizde boğan tsunamiler var şehrimizde...
Depremin artçılarıyla birbirimizin yıkıntılarına tekrar tekrar devriliyor,
Suların fersah fersah taşkınında çaresizce kulaç atıyorken,
Yarının cevaplarını bilmesem de bize soruyorum: Bitiyor muyuz?
(Şiirle doldurmaya çalıştığım çatlaklar)
Sen, bir vahanın yeşilleri bense mavileri olsam…
Esirgeyip dökmesen yapraklarını kıyılarıma,
Sabahın yardımıyla, çiğlerle dokunurum tacına.
Köklerini çeksen, yüz çevirsen değdiğim topraklara,
(Sen’den kalmayanla yetinmeye çalışmak)
Bir derdim var “sen” diye, seninle paylaşmak istediğim;
Elimden gelenin en iyisiyle, gıyabında büyüttüğüm…
Yokluğun kadar yer tutan, adının başını senden alan;
Sen’den türeyen sensizlik.
Ve devraldım vakarı dünyadan, ölümleri gördüğümde,
Oyunları, oyuncakları o vakit devrettim küçüklerime.
Saklambaçlarda sobelemeler, sobelenmeler,
Çelik çomak değnekleriyle uzaklara fırlatılmalar,
Yağ, bal satarımlar da dönüp arkana bakmalar,
Sekseklerde çizilen çizgilere basmadan sekmeler,
Dünyayı aziz tutan, duçar olur zillete
Hak, her daim olmalı, başların üzerinde
Doğru tek, çelişmesin, özünüz sözünüzle
Ki sığmaz da erliğe, yakışmaz Ülkücüye…
Türkeş, hep hatrımızda, sığdık mı tabutluğa?
Yükseklerde gezerdim, ütopikti belki hayallerim.
Pamuk pamuk bulutlardan saraylarım vardı benim.
Rüya âlemim, kâbusların ablukasına girdiğinde
Sert oldu düşüşüm; kanadı kırık kaldı düşlerim.
Ukdelerle dolu içim; dolularla hasarlı, viran şehirlerim.




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!