Anı
68-69, hatta 70’li yıllarda, öğrencilik dönemlerimde, İstanbul Büyükada’da Siplendit palas Otelinde de çalışmıştım. Yanılmıyorsam sahipleri Taşdelen’lerdi. Daha sonra işletmeciye vermişler sanırım; Müdür Yavuz Bey diye biriydi. Otel eski bir şato ve çok güzeldi. Otelin ortası taşlık ve aydınlıktı. Yerler ahşap, merdivenler ahşaptı. Balkonlardan aşağ bakıldığında düşülecek gibi, küçük dar ve yüksek; deniz manzarası çok hoştu. Önünde ıhlamur ağaçları ayrı bir güzellik katıyordu. Bu güzelliklere uymayan, Otelin önünde yolun altında harabe gibi bir yer vardı, işçiler orada yatardık. Bayanlar ve bazı işçilerse otelin en üst katında özel odalar vardı, bölmelerden ibaret, orada kalırdı. Altta tuvalet, duş yok. Denizde yıkanır damacana ile kuyu suyuyla duşu uydururduk. Saçlarımız yapış yapış olurdu. Kuyu suyunun tesirini azaltmak içineczanelerde çalışan arkadaşlarımız özel katranlı şampuan yaparlardı. Çalışana asla değer verilmezdi. Otel girişi mermer, sabah 4’ten sonra merdivenleri mermer tozu ile ovardık. Uyku yok, dinlenme yok. Yine de servisten sonra sahilde bir çay ne keyif verirdi. Yazlık sinemalar cabası. Anadolunun dört bir köşesinden arkadaşlar gelir, sezonluk çalışır, üç beş kuruş alır ve giderdik. Çalışan için en lüks iş yeri de Anadolu Kulübü idi. Köyden giden biri için Ada yazlıkları çok keyifli iş idi. Çilesi çok fazla, sosyal güvencesi pek olmasa da çalıştığımız yıllara ait çok güzel hatıralarımız vardı. 1976 dan bu yana Adaya hiç yolum düşmedi.
Şimdi bir reklam meili gelmiş; başında Siplendit var.
Hatıralarım canlandı.
Yürüyor incecik, körpe dal gibi,
Gözleri sürmeli, kaşı ay gibi,
Sızıyor şekeri, taze bal gibi,
Yenilir böylesi güzel yar için.
Sevgisi özdendir, hile hiç olmaz,
Roman yazdım, anlatıyor sayfalarında seni,
Kilim yaptım tezgahımda, desenlerinde seni,
Nakış yaptım gergefimde, ipliklerinde seni.
Aşkım dedim de sakladım, kalbim içinde seni.
2009-Sinop
Derin izler yaratmış, hayattan çektikleri,
Çizgi çizgi okunur bakır tenli yüzünde,
Her bir izi asırlık, derinlerden geliyor,
Canım anam ömrünü, bizler için veriyor.
Kapına gelir de medet dilersem,
Vereyim deme ha, zûl olur bana.
Israrcı olup ta, durursam eğer,
Def eyle kapından, gel olur bana.
Adını ağzıma alırsam eğer,
Biber sür, dokunma, yanarsa yansın.
Sefanı sürerken benden başkası,
Elleme yarama, kanarsa kansın.
Kapının önünden gelip geçersem,
Bekle gör ki Zeynep gelsin, hasret bitsin.
Bilmiyor ki beklediğim, haberi yok nerden bilsin?
Nakış nakış, doku beni, çöz beni,
Gergefine ilmik ilmik diz beni,
Kitabına, satır satır yaz beni.
Oya yap da mendilinde tarz beni,
Kış gününde, buzum diye çöz beni.
-Gün gelip de kızımı isteyecek zat'a..
İzinsiz bahçeme girersen eğer,
Bağını, bahçeni yakarım senin.
Gülümü, goncayken derersen eğer,
Tacını, tahtını yıkarım senin.
Bilmem gördüğüm hayal mi düş mü?
Bir anda esip de kavurup geçti.
Göz açıp, karşımda görmüştüm onu,
Kervanlar dizilip, yolumdan geçti.
Koşturdum ardından yetişemedim,
Muharrem bey,Öncelikle,sizi ve tüm ailenizi kutluyorum,Allah anali babali büyütsün insallah,Ayrica siirime yapmis oldugunuz yorum icinde cok tesekkür ederim,herhalde bizim yaslarimizda insan dahada duygusallasiyor,ondan olsa gerek diyorum.Ben size saygilarimi sunuyorum,Hoscakalin.
selam, seni yeni grubuma davet ediyorum** gönül pınarından süzülenler*** hemşerim Hüseyin parlak demir söyledi ben Suluovalıyım sende oralardanmışsın lisede müzik öğretmeniydi falan diye bahsetti. beklerim hemşerim.