Fırtınadan sonra ağaç budanmaz
Bin söz etsen dahi arsız utanmaz
Hep söylesen de ne yapacağını
Bildiğini yapar yine uslanmaz
Kırıp yamamaya çalışır dalı
Gün on iki ay ocak sene bin dokuz yüz beş
Sönmeye yüz tutmuştu, doğdu Türklüğe güneş
Bir büyük boşluğun içinde tutsak
Yaşam diye nefes aldığım mekan
Orada konuşmak ve susmak yasak
Tek serbest, yaşlardır gözümden akan
Yamacı sarp çetin ve zorlu bir dağ
İçimi kemiren dert fısıltısı
Gözümü yaşlarla doldurur birden
Ne zaman geçer bu can sıkıntısı
Üstündür her türlü kara sihirden
Çöker üzerine birden gökyüzü
Sıcak olur Çukurova akşamı
Maraş Antep elinden bir yel eser
Mazlum zalim karşısında kıyamı
Çukurova adamından ezberler
Elem çile korku vermez bizlere
Merhamet yüklü bulut oldun kurak ömrüme
Ellerinle yeşerttin çöl misali kalbimi
Rüyalara mahsus bir aşkla girdin gönlüme
Ve bütün şefkatinle kul ettin hislerimi
Ervah katından bir ses gibi, dinlemek seni
Bu vatanı sevmek hiç de kolay değil öyle
Yüklendiğin bu dava vatan isimli sırat
Cennette şehitlere Atam'a selam söyle
Sen Bayrağa kan verdin Bayrak da sana Fırat!
Al rengine can katan o şerefli kanını
Devlet nereye gider bir iş vardır bu işte
Milyoner oldu oğlan bakan oldu enişte
Neden her gece keder ben anlayamıyorum
Hep doluyor gözlerim hiç ağlayamıyorum
Duygularım sermayem şiirlerim hasadım
Adım şairdir benim şiir ise soyadım
Bir sancı olur ilham hiç göstermez yüzünü
Kan çanağı gözlerim unutur gökyüzünü



Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!