Adı tam bilinmezdi ama herkes ona "Edebiyatçı Eda Hoca" derdi.
Oysa onu tanıyan herkes, bu ismin onu anlatmaya yetmediğini bilirdi.
Çünkü Eda Hoca birini anlatmazdı.
Bir hissi taşırdı.
Dolabında neredeyse her tonuyla mor elbiseleri vardı.
Mor — onun için sadece bir renk değil,
anlatamadığı bütün duyguların tonu gibiydi.
Bazıları aşkı kırmızıyla anlatırdı,
oysa Eda Hoca için aşk;
Boğazda ilerleyen bir vapurun arkasında kalan köpük gibiydi:
geçici ama iz bırakan…
ve elbette mor.
Her sabah aynı saatte Kadıköy’den Beşiktaş’a geçen vapurda otururdu.
Çayını alır, mor defterini açar,
karşı kıyıya bakarak yazmaya başlardı.
Vapurun sesi onun için zil gibiydi.
Ders değil, yaşam başlıyordu.
Bir gün öğrencilerinden biri sordu:
“Hocam, niye hep vapurda yazıyorsunuz?”
Gülümsedi.
“Çünkü karada düşünmek, denizde hissetmek kadar gerçek gelmiyor bana.”
Okulda öğrencileri onun anlattığı her hikâyeyi not almazdı.
Çünkü unutulacak gibi değildi zaten.
Onun derslerinde kalem oynatmak yerine gözler dolar, yürek dinlerdi.
Ve her zaman derdi ki:
“Adıma sokak değil, kütüphane verin.
Çünkü ben bir şehri değil, bir sessizliği anlatmak istedim hayatım boyunca.”
Yıllar geçti.
Bir sabah, vapurun güvertesinde yalnız bir mor defter bulundu.
İçinde sadece şu yazı vardı:
“İstanbul, seninle konuşmayı hep sevdim.
Ama artık susmanın vakti geldi.
Bir vapur gibi geçiyorum içinden — iz bırakarak ama gitmek üzere.”
O gün Boğaz biraz daha durgundu.
Vapur sessizdi.
Ve bir kadın eksikti.
Bir yıl sonra, Kadıköy İskelesi’nde küçük bir kütüphane açıldı.
Adı: “Moru Bilen Kadın – Eda Hoca Anısına”
İçindeki raflarda sadece kitaplar yoktu.
Kenarlarında mor kurdeleyle işaretlenmiş
onlarca küçük not vardı:
“Bu satırlar vapurda yazıldı.”
“Bu cümle İstanbul’un sabahına ait.”
“Bu kitap, Eda Hoca’nın nefesinden geçti.”
Kayıt Tarihi : 3.6.2025 20:08:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
ÖYKÜ
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!