Kıvılcım gibi gözlerin, semâyı sarar,
Her zerrede aşkını taşıyan bir bahar.
Adım yıldız, yolumda süzülen kader,
Miladım sensin, ömrüme mühürlenen eser.
Ummânlar kadar derindir gözlerin,
Avuçlarımda hatıralar, kırık cam parçaları,
Her biri bir sırdan sızan kan, derin bir iz.
Aşkın bütün sözleri hicranın duvarına gömülmüş,
Her parça bir yangın, her parça bir düğüm olmuş.
Ayna dikildi karşıma, sessiz bir cellat gibi,
Bir zamanlar ahşaplar konuşurdu,
Duvarlar fısıldardı, dostluk taşırdı.
Geceden sabaha uzardı sohbet,
Kapılar açıktı, sırlar barınmazdı.
Sokaklarda çocukların ayak sesi,
Dili bal gibiydi.
Ama o balın içinde saklanmış bir taş vardı.
Çarptığında acıtmaz hemen —
ama derine işler, geç sızlar.
Her hevesi bir aldanıştı.
Dünü pek hatırlamıyorum,
sadece eksik olduğumu biliyorum.
Yarım kalmış bir cümle gibi,
bir şiirin kayıp dizesi,
bir şehrin unutulmuş sokağı…
Fısıldar bana çağlayanlar, irkilirim;
Dereye giden yolu bir tek ben bilirim.
Çıtırdayan çalıların hasretinde ağlayan,
Bir düş mü, mektup mudur bizi bağlayan?
Nedir dereyi özel kılan, söyle bana çağlayan.
Zambaklardan güzeli var mı, dersin,
Bahçeme en narin çiçekleri dikersin.
Yağmuru bahane edip seninle ağlarım,
Begonvilleri koparır, saçına bağlarım.
Ellerime güllerini tutuşturur gidersin,
Seher vakti mühürlendim bir bakışın hülyasında,
Kayboldum, yankı buldum kalbin o uçurumunda.
Bir yara gibi sarıldım, nefes aldım avucunda,
Huzur doldu kırık ruhum, incelikle dokunda.
Gün yükseldi ufuklardan, bulutların gölgesinde,
Keşke hâlâ mektup yazmak yaygın olsaydı.
Bir parça kâğıt, biraz da insan kalırdı.
El yazısı, bir iz… tenin yankısı,
Daktilo soğuk — hiçbir harf dokunmaz içe.
Kâğıtta kalırdı parfümün,
El ele yürürken bir bulutun altında
Yağmurun yağdığı en güzel aydasın.
Lalelerin ansızın sarardığı gecenin şafağında,
Üstüne yeminler edilmiş bir gölün yatağında,
Lavantanın kokusuyla uyanan çayırdasın.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!