Fenersiz bir gece yolcusuyum,
Semalar suskun, her yıldız uzak.
Gölgeler peşimde, nefesler soğuk,
Karanlık sükûta bürünmüş, puslu ve tuzak.
Keşke senin fenerin olsaydım,
Bana yeryüzünde kalan nefesle derim ki;
Dünyalar güzelliğine belenmiş sevgilim,
Cennetten süzülen o aheste nefeste,
Kalbinin ışığına belenmiş sevgilim.
Ben mi?
Sabahın ilk ışığında doğmadım,
bir nebi gibi çağrılmadım,
ama toprağın en derin yerinden
bir sızı gibi yükseldim.
Çiy damlaları dokundu yüzüme —
Seni sevmek ezberim oldu,
Her sabah uyanışımda,
Her gece düşüşümde,
Seni düşünmek nefes almak gibi.
Görmek, koklamak tutkum oldu,
Demirparmaklıkların ötesinde,
Bu devran böyle dönmez gardiyan.
Ne söylersen söyle boşuna,
Beni özgürlük kandıramaz gardiyan.
Müebbet alana gelen yokmuş,
Gönlüme hançer saplayan
Bu içimi titreten kasvetidir
Yüzümü dehşetle kaplayan
Bu mevsim sonu davetidir
İçimde, rüzgâr bile ayak ucuyla yürüyor.
Gözyaşlarını tutamazsın bazen,
Bir yalan bulur, çıkarsın erkenden.
Sessizce silersin tüm izlerini,
Kimse anlamaz, acı çeken senden.
Bağışla kendini
1.
Bir aşk ki, sanki eski bir masaldı,
Her sözü bir yemin, her bakışı yalandı.
Gözleri düş gibi, kalbi zamansız kaldı,
Elleri yüreğimde, ömür boyu çınladı.
Sevdikçe sararıverir kalbindeki sarmaşıklar,
Ufak tefek olsalar da bir hayli karmaşıklar.
Derbeder olmuş yürekler, ayrılığa alışıklar,
Erken çöken kış akşamında, nerede bu ışıklar?
Her yaprak dökülür, kırık bir feryat gibi,
İçimde bir çocuk yaşardı bir zamanlar,
Gökyüzüne dokunur, nurla oynar.
Servi dallarında gezdirirdi düşlerini,
Ellerinde serin bahar, gözlerinde şavk.
Bir yoldan yürürdü, taşlar dile gelirdi,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!