işte, uzatıyorum kalbimi
her bir parçasını özenle kestim
elim uzdur
ezber ettim doğramayı
yeniden
I
Bekle beni küçüğüm
umudu karartmadan
sevinci yitirmeden bekle
döneceğim bir gün elbet
bekle beni
Devamını Oku
Bekle beni küçüğüm
umudu karartmadan
sevinci yitirmeden bekle
döneceğim bir gün elbet
bekle beni
Şiirlerden emdiği dize suyu ile beslenen çok değerli ve sevgili SİNYALİ alt sıralarda kalan yorumunda, Onaltı Aralık İkibinbeş’de bu şiiiri okuyunca dizelerinden sağdığı sözlerle şöyle konuşmuştu:
“yürek, şiir boyunca biyolojik görünümü öne çıkarılarak sunulmuş..
bir ameliyathane veya labaratuvarı konu alacak kadar yürek resimleri var şiirde
belki beni kan tuttuğu için irkildim..
yürek bu denli görselleştirilmeli mi?
dil yani gönlün parça parça oluşu eskidir imge olarak
bize hissei muhabbet dil i pare pare düştü..
gibi mesela (şeyh galib)
yazdıklarım kuşkusuz kendi şiir estetimle ilgili..belki fazla geleneksel bir estetik anlayışı bu benimkisi..
şiirin öyküsüne gelince..
acıyı sıkı sıkı vurgulayışından...
acılara rağmen (ve karşın) ,bir o kadar da ilkelerinden ve özgürlüğünden taviz vermez oluşuna ait ısrarlı dilden...
şiirin,şairi gerçekten yaralayan ve derin izler bırakan bir öyküsünün olduğu anlaşılıyor
saygılarımla.”
****
Yirmidört Kasım İkibinaltı’da, kozasından çekilen pamuk tadında yazılar ve şiirler yazan değerli yazar ve şair NİLGÜN ARAS da herkesin kolayca anladığı hayranlık duyduğum filozofik kültürüyle aşağıdaki sözleriyle şiiri kristal ışıltı katmıştı:
“Kesici aletle kendine zarar veren insanların bu davranışlarının temelinde, taşınamayan ruhsal bir acının bedensel bir acıyla bastırılmaya çalışılmasının yattığını öğrenmek çok şaşırtmış ve bir o kadar düşündürmüştü beni. İntihar bu bastırma eyleminin son aşaması, en uç noktası olmalı. Ürkütücü bir takas.
Öyle görünüyor ki bu da fazlasıyla irkiltici bir takas şiiri.
Sözünü sakınmadan sergilenmiş bütün o şiddet ögeleri belki tek bir şeye dikkat çekmek için. Hayata, aşka, insan yakınlık ve uzaklıklarına mert bir duruş göstermek.
Kimin ünlü deyişiydi, acaba Dadaloğlu' nun mu?
'mert ağlasın, namert olan utansın elbet'”
***
Ve ikinci hayatını adı konulmamış bir kuş olarak okyanusların kalabalık ıssızlığında, burukluğun mutluluk veren dehşetinde yaşadığına inandığım, oynayan çocukların dudaklarındaki istençsizliği görüp/bakan, bakıp/gören ATEŞİNSESİ (Temel KURT (http://temelkurt.blogspot.com/) ) şiirin çağırdığı ve koşutlandığı kavramları sıralayarak şiiri kucaklayan aşağıdaki katmanları Dört Temmuz İkibinaltıda oluşturmuş durumdaydı:
Ada:Yanlızlık
Anafor:Denizin yarası
Erguvan:Duvara tutunma belki düşme korkusu
Fok:Sevimli çığlık, kim bilir yaşamak
Che:Olsa olsa seni çok seviyorum umut
Filistin:Tanrının bulunmadığı yer.
Yaprak:Su
Kar:Siyah desek
Polaris:Kafkasya halk dansları mı acaba?
Şirinler:Eşitliğin ve özgürlüğün ülkesinde çocuklar
Kadın: Öldükten sonra martı yada kırlangıç olmalı
Su:Başlangıç,yol
meriç:sarı asma
sarı asma:sabah güneşinin uyandırdığı hayat
sabah güneşi:denizde yakamoz izi bekleyiş
yakamoz:safağın kapısı
safağın kapısı:ay-nur
ay-nur:şiir
Şiir:Çengelli harfler yurdu
***
Bir gün düşümde Reşat Nuri Güntekin'i gördüm Uzanmış yatıyordu. Yüzünü görmedim, görmek istemedim çünkü, otopsi yapıyorlardı, o kanserden vefat etmişti, oysa kalbini dışarı çıkarmışlardı. Sonraki günlerde benim kalbimi dışarı çıkardılar, yaklaşık yedi ay sonra bu şiir yayınlanmıştı. Yada ben görmüştüm. İkibinbeş yılında.
Okuyunca ellerimi cebime sokup, ıslık çalmasını pek beremememe rağmen çaktırmadan sıvışmıştım. Bir gün yine uğrarım demiştim.
Uzatılan kalbini parçalayarak veriyor.
Doğramanın ezberi.
Her ne kadar tuzlu suda ovma ezber edilse de.
Zaten yaşamak bir güzel ovmuştu çaktırdamak.
Paklanmıştık açılan yaralarla yaralar sarılarak.
Karnı yarılıp kalbi dokunulanın ve narkoz yiyenin musallasıydı bulunulan yer. Etrafta dezenfekte doktorlar, birisininin cebine gizlenmiş azrail meleği de belki işim düşer diye beklerdi. Bir melek sürme çeker kalbinize.Sarılır yarası, açılır tıkanıklığı. Meriç. Ve doğarsınız yoğun bakım hortumlarının içinde yeniden musalla uzaklaşır, işim düşer diye bekleyen melek iş kesat döner.
Korkarsın dikiş tutmaz diye. Otoklavınız (mikroptan arındırma cihazı) hayatınız ve kanınızdır artık. Dikişin tutması elinizdedir. Kemiklerinizde bile vidalı otoklavlar tutmaktadır.
Okyanusa salınınca yürek otolavda arındıktan sonra. Ferahlarsınız. Musalla derin nefes alır.
Günün birinde göğsü kesik cesetlerden birisinin kim olacağını çok iyi bildiğim için çaktırmadan sıvışmıştım.
Kanımı tuzlu suda ovmayı öğrendiğim için şimdi sıvışmanın sırası değildi.
Bu operasyon başarılı geçmiş...Tebriklerimle....
muhteşem bir şiirdi ...çokta hüzünlü lakin ustaca bir eser kutluyorum şairi............
müzeyyen başkır
takvimde dün bazı rakamlar değişti, dün akşam bizim burada gecenin mektubuna dolunay yapışıktı,bende açınca yüzünden kuyruklu yıldız geçsin diye içime bu şiiri koydum işte...
sevgimle...
Kesici aletle kendine zarar veren insanların bu davranışlarının temelinde, taşınamayan ruhsal bir acının bedensel bir acıyla bastırılmaya çalışılmasının yattığını öğrenmek çok şaşırtmış ve bir o kadar düşündürmüştü beni. İntihar bu bastırma eyleminin son aşaması, en uç noktası olmalı. Ürkütücü bir takas.
Öyle görünüyor ki bu da fazlasıyla irkiltici bir takas şiiri.
Sözünü sakınmadan sergilenmiş bütün o şiddet ögeleri belki tek bir şeye dikkat çekmek için. Hayata, aşka, insan yakınlık ve uzaklıklarına mert bir duruş göstermek.
Kimin ünlü deyişiydi, acaba Dadaloğlu' nun mu?
'mert ağlasın, namert olan utansın elbet'
Ada:Yanlızlık
Anafor:Denizin yarası
Erguvan:Duvara tutunma belki düşme korkusu
Fok:Sevimli çığlık, kim bilir yaşamak
Che:Olsa olsa seni çok seviyorum umut
Filistin:Tanrının bulunmadığı yer.
Yaprak:Su
Kar:Siyah desek
Polaris:Kafkasya halk dansları mı acaba?
Şirinler:Eşitliğin ve özgürlüğün ülkesinde çocuklar
Kadın: Öldükten sonra martı yada kırlangıç olmalı
Su:Başlangıç,yol
meriç:sarı asma
sarı asma:sabah güneşinin uyandırdığı hayat
sabah güneşi:denizde yakamoz izi bekleyiş
yakamoz:safağın kapısı
safağın kapısı:ay-nur
ay-nur:şiir
Şiir:Çengelli harfler yurdu
sterilize edilmiş yüreği bir avuca bırakmışlar ,yine de dilediğince vurmuş sonuna dek ! hey babam hey....bu can senden emanet !
yürek, şiir boyunca biyolojik görünümü öne çıkarılarak sunulmuş..
bir ameliyathane veya labaratuvarı konu alacak kadar yürek resimleri var şiirde
belki beni kan tuttuğu için irkildim..
yürek bu denli görselleştirilmeli mi?
dil yani gönlün parça parça oluşu eskidir imge olarak
bize hissei muhabbet dil i pare pare düştü..
gibi mesela (şeyh galib)
yazdıklarım kuşkusuz kendi şiir estetimle ilgili..belki fazla geleneksel bir estetik anlayışı bu benimkisi..
şiirin öyküsüne gelince..
acıyı sıkı sıkı vurgulayışından...
acılara rağmen (ve karşın) ,bir o kadar da ilkelerinden ve özgürlüğünden taviz vermez oluşuna ait ısrarlı dilden...
şiirin,şairi gerçekten yaralayan ve derin izler bırakan bir öyküsünün olduğu anlaşılıyor
saygılarımla
Yüreğin serüveni hep acıyla sürmüş... Sanki hep parçalanmış,küllerinden doğmuş yeniden....Son noktada yine de başı dik kalmayı başarmış... Yaşam bu işte; ' Acılar da yaşanıyor,
Bir yerlerde mutluluklar da…
Dört mevsim, yedi iklim gibi.
Yaşamı kanıtlayan işaret gibi.
Ölüme inat,
Hiç durmadan yaşanıyor.
Hepsi bir arada,
Ve kardeşçe….
Yüreğe bu kadar eza...Çekilir gibi değil...Kutlarım saygıyla...Nurdan Ünsal
Bu şiir ile ilgili 31 tane yorum bulunmakta