O, duraksamalarla yazılmış bir hikâyedir. Her bir basamak, geçmiş bir eylemin, tamamlanmış küçük bir zaferin katılaşmış anıtıdır. Aşağıdaki her şey, geride bırakılmış, yukarıdaki ise ulaşılmayı bekleyen yorgun bir vaat. Sürekli bir "şimdi"den "sonra"ya doğru atılan, zorunlu ve yorucu bir geçiş eylemi.
Ahşap veya taş, fark etmez; maddesi ne olursa olsun, özü ilerleme zorunluluğudur. Üzerinde ne inen ne de çıkan tam olarak durabilir. Merdiven, bir karar anıdır; ya tırmanışın ağırlığını ya da inişin kaygan rahatlığını seçeceksin. Her ikisi de, başladığın yerden farklı bir yere varma mecburiyetini dayatır.
Korkuluk, elin aradığı, mantığın güvendiği o soğuk ve sabit yardımcıdır. Oysa asıl tehlike, yükselişin veya alçalmanın kendisinde değil, her adımda kendini tekrar eden o bilinçli tekrarın monotonluğunda gizlidir. Gözlerin hep bir sonraki basamağa kilitlenir; hiçbir zaman bütün resmi göremezsin. Merdiven, sadece varış noktasına değil, aynı zamanda asla tam olarak çözülemeyen o sürekli arada kalmışlık hissine de çıkar.
 
Aşkta yarın yoktur sevgili. Zaman ileri doğru değil, içeri, yüreklere, derinlere doğru işlemeye başlar, bilgeleşir. Hiç bilmediği sezgileriyle buluşur. Yükü çok ağırdır, kendiyle buluşmuştur. Hem dışındadır dünyanın, hem de ortasında.
Hindistan'da Ganj Nehri'nin kıyısında yakılan yoksul adamın hissettikleri de onunladır, yitirdikleri de... Newyork'ta, bir sokakta, o kartondan kulübesinde yaşayan kadının çıplak yalnızlığı da. Her şey onunladır, ona emanettir sanki, ama o, çıldırtıcı bir yalnızlık içindedir yine de...
Aşkın kültürlü olmakla, bilgili olmakla da ilgisi yoktur sevgili, kanımıza karışan ilkel acı, o yaban ağrıyla hiçbir kitabın yazmadığı hakikatlere daha yakınızdır, inan...
Kim demişti hatırlamıyorum, aşk varlığın değil, yokluğun acısıdır diye. Belki de bu yüzden ilk gençliğimde, o yoğun aşık olduğum yıllarda, gözüme uyku girmez, dudağımda bir ıslıkla bütün gece şehri, o karanlık, o hüzünlü sokakları dolaşır, insanları uykularından uyandırmak isterdim. Uyanıp, içimde derin bir sızıyla uyanan o derin sancının acısına ortak olsunlar diye...
Aşk çok eski bir şeydir sevgili. Onun içinden o çileli çocukluğumuz geçer. Sevdiğimiz insanların çocuklukları da... Oradan üvey anneler, eksik babalar, parasız yatılılar geçer. Ve sonra aşk bütün bunları alır, daha da eskilere gider, hep o ilkel acıya, o yaban ağrıya...




Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta