Ay karanlıkta bırakırdı kuş otlarını
Yaralı bir insanı omuzlar gibi
Kumrular denizden gelirdi kente
Ellerim yine gecikirdi
Titrek duran göğüslerine..
Martının göğsüne sığar mıydı Kadıköy,
Kar yemiş denizin hırçınıyken sen?
Bir vapura atlıyor kofanalar,
Lal bir adalettir oltalar..
-Üçüncü Mırıltı-
Doksan dört yılı cafeleri,fonda İlkay,
Şeşen’ler surlara yapışık,paslı bulut, kar, ayaz
Cafenin kaçak çayı,
Ilık, demli melodiler
Gece olunca beliren bulut!
Sen yarına rahmet oku diye,
Kapkaranlık ufkumda,
Kapkara bıraktım seni...
Belli belirsiz beliren yol!
- yedinci mırıltı -
Sanırdım ki şu anızları sallayan rüzgâr,
Ve saçları sur gibi siyah o yâr,
İşlediğim bunca günahtan,
Habersiz yaşarlar…
Güneşime ‘’ikindi ‘’, dedin ya
Biliyorum hüzmeler değiyor saçlarına,
Saçlarını ikindi güneşlerine ayarla...
Gelmek istiyorum artık inan
Saçlarının karasına
Gitme! dedim, İnşirah’sız
Bir hamailin olsundu boynunda,
Pencereden gözlerine dökülen hüzme,
Rüyana aruz diye girsindi, gitme!
Gitme! dedim İnşirah’sız,
Sen gittiğinde ormanımdaki sakız ağaçları
Kalbimi çiğniyor mesela
Gitme bir daha...
Sen gittiğinde ölü bir deryadan
seherleşen yüzü olandın bildin mi?
bildin mi ah canım afor/
izma
güher, yatak ve beyaz nedir?
bildin mi ergen yüzüm?
ereğe cevher sunan cevahirim,
Rahman ve rahim olan umudun adıyla,
Dünyasını dar ettiğimiz şeytandan;
Sevgilim; sana sığınırım...
Sana sığındım maun'un inkarcılarından,
Sana sığındım, ritüelleri inancına sermaye yapanlardan...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!