Çaldım kapısını deli yüreğimin
Ne ses verdi nede sesime kulak
Susamışım oysa sana susamışım
Bilsen ki bu benim için son durak
Uzattım ellerimi uzattım ellerine
Aylardan eylül
Günlerden salı
Çok değil, hepsi
Topu topu kırk yıl
Kırk ayrı hayatta
Her biri bin yıl.
Kaskatı kesilen sen misin?
Yoksa yüreğin mi?
Seninde yüreğine karlar mı yağdı?
Yokmu yoksa yüreğin?
Taş gibi dikilen sen misin?
Yoksa yüreğin mi?
Diyorsun ki mektubunda
Gökyüzüne baktığımda
Yalnızlığım aklıma geliyor,
Peki biz ne yapalım buralarda,
Taşa baktığımıza, toprağa baktığımızda,
Suya baktığımızda, gece yattığımızda,
Bir yaz akşamıydı gittiğinde,
Sıcak yakıyordu yeri göğü, her şeyi,
Annem ise ağlıyordu hıçkıra hıçkıra,
Bazen camları,
Bazen ise bardakları kıra kıra.
Sıcağa rağmen titriyordu her yanı,
Tanımak,
Neyi?
Ne kadar?
Niçin tanımak?
Belliki bir kargaşa,
Belliki bir soru işareti var,
NUR’MU DESEM, CAN’MI YOKSA NURCAN’MI
Nur musun, nurdan bir can mı?
Yoksa Nur’ la Can’mı?
Ne fark eder anlatmaya,
Üflemenin Fırtına Kopardığı Bir Zamanda
Fırtımalarla Başladık Biz Bu Yolculuğa
Ardında Binlerce Yıllık Tarihi Bırakıp
Anka Kuşu İle Kanatlandık Varlıkta Yokluğa
Asıl Yok, Ced Unutulmuş, Ati Hiç Yok, Yok Var
Yiğitsin, mertsin, eşin yoktur cihanda,
Sana dur diyemez bir kuvvet bu anda,
Kabul edemezsin, ne himaye nede manda
Eşin yoktur aslam mehmedim cihanda.
Vazifeye atılırsın göz kırpmadan,
Bir ses çağırdı beni,
Karanlık bir köşeden,
Ne bekliyorsun haydi,
Durma gel diye,
O ses ki,
Bir tanıdık bir yabancı geliyordu,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!