I. Kıvılcım
Bir sabah doğdu karanlığın içinden,
Bir umut sızdı taş duvarların ardından.
Selanik’te bir bebek ağladı sessizce
Ve maviye boyandı Dünya o gece.
Annesi dua etti göğün derinliklerine,
“Bu çocuk” dedi, “ışıkla doğsun, akıl yönünde.”
Babasının sessizliği bir tohumdu belki,
Toprağa düşen, vatanın özünde.
II. Uyanışın Çocuğu
Kitap sayfalarıyla büyüdü o çocuk,
Her harfte bir vatan gördü, bir halk, bir umut.
“Niçin susuyor bu ulus?” diye sordu geceleri,
“Niçin ağlıyor bu toprak, niçin bu yoksulluk?”
Yanıt buldu insanların gözlerinde,
Bir ninenin nasırında, bir askerin terinde.
Bir gün dedi ki:
“Uyanacak bu toprak elbet yeniden,
Güneş gibi doğacak kendiliğinden.”
III. Ateşin Kalbi – Çanakkale
Gökler barut, deniz öfkeliydi,
Toprak kanla yoğrulmuş, umut titrek bir şiirdi.
Oysa o, dimdik durdu rüzgârların önünde,
“Ben size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum!” dedi.
Ve ölüm bile şaşırdı o an,
Yeniden çarptı, bir ulusun kalbi.
Savaş, yalnız toprak için değildi
Bir var oluşu, bir dirilişi getirdi.
İşte o an, Anadolu’nun fakirliğinden
Bir ulus doğuyordu yeniden.
IV. Anadolu’nun Yolu
Yırtılmıştı haritalar, dağılmıştı umutlar,
Ama o, bir rüzgâr gibi esti doğudan batıya.
Samsun’da deniz konuştu onunla,
“Gel, kurtar beni.” diyordu dalgalar.
Erzurum, Sivas, Ankara...
Her adımında bir inanç vardı, bir dua.
“Bu vatan ulusundur!” diye haykırınca
Şimşek olup yankılandı doruklarda.
V. Cumhuriyet’in Şafağı
Ve bir sabah, 29 Ekim’de,
Meclis kubbesinden bir ses yükseldi:
Ve o ses:
“Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir!” dedi.
Kadınlar sonsuzluğa kaldırdı gözlerini,
Çocuklar özgürlüğe koştu çıplak ayakla.
O an, değişti Anadolu’nun sesi,
Bir ulus imza attı kendi kaderine,
Bir kalemin gücüyle, bir yüreğin cesaretiyle.
VI. Barışın Askeri
“Yurtta sulh, cihanda sulh.” diye
O sözünü söylediğinde,
Dünya durdu bir an
Çünkü savaş alanlarında barışa yürüyen
Bir komutan değil de
Bir insanlık öğretmeniydi kükreyen.
Kadına değdi önce eli,
“Yüksel!” dedi, “sen toplumun direğisin.”
Eğitime dokundu, başöğretmendi
“Bilgi, halkımın ekmeğidir.” dedi
Abeceye yöneldi,
“Bu halk, kendi sesini kendi yazsın istedi.”
Harfler oldu da birer ışık kuşu
Hep birden aydınlığa koşuyordu.
VII. İnsan Atatürk
Geceleri, Çankaya’nın lambasında düşünürdü,
Bir köyün sabahını, Bir çocuk gülüşünü…
Bir kadeh içki, bir de türkü,
Ama içinde hep halkı vardı, hep ülküsü.
“Benim naçiz vücudum elbet toprak olacaktır,
Ama Cumhuriyet sonsuza dek yaşayacaktır.” dediğinde,
Ölüm bile başını eğdi saygı ile.
Onun büyüklüğü, sarayda, taçta değil,
Alçakgönüllülüğündeydi.
Bir ulusu yüceltirken
Hep sessizce geriye çekilmişti.
VIII. Sonsuzlukta Bir Işık
Bir 10 Kasım sabahı
Yeryüzü sustu.
Saatler 9’u 5 geçe,
Zaman akışını unuttu.
Ama ölüm,
Yalnız bedeninden aldı onu,
Alamadı ruhunu.
Çünkü her mavi göz, her bayrak dalgası,
Her çocuk kahkahası
Onun adını fısıldar köyü, kasabası.
Ve her sabah,
Bir öğretmen sınıfa girdiğinde,
Bir bilim insanı mikroskobuna eğildiğinde,
Bir kadın özgürce güldüğünde
Devrimleri yaşar benliğinde.
IX. Mavi Sonsuzluk
Ey Atatürk,
Sen göklere kavuştun,
Sen halkın kalbinde bir şiir,
Ölmez bir düşünce, sönmeyen umut oldun.
Biz seni 10 Kasımlarda değil,
Anıyoruz her nefeste.
Emin miyim, değil miyim bilmiyorum ama,
Sen mi boyadın gökyüzünü maviye,
Yoksa gökyüzü mü kaldı düşüncelerinde?
Kayıt Tarihi : 15.11.2025 14:11:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.




Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!