İslâm ile birlikte kadına kendi develerinden daha aşağıda değer veren, köle ve cariye olarak mal gibi alıp satan, kız çocuklarını diri diri toprağa gömen bir kavim için erkeğin yarısı kadar da olsa kadına değer verilmesi elbette çok büyük bir gelişmedir. Ancak İslâmiyetle birlikte kadınların Türk toplumunda yarı yarıya değer kaybettiği de bir gerçektir. Kadınlar İslâm'dan sonra Türk toplumlarında mirastan yarım pay almış, mahkemede iki kadının şahitliği bir erkek yerine kabul edilmiştir.
Yine harem-selâmlık, hülle (boşanan kadının boşandığı erkekle yeniden evlenebilmesi için başka biriyle evlenip boşanması) , kölelik ve cariyelik gibi Türk töresinde asla yer bulmamış uygulamalar İslâm’la birlikte yaygınlaşmış, dinimizin emri gibi kabul edilmiştir. Oysa bunların hemen hepsi İslamiyet öncesi Arap gelenekleridir.
Kur’an-ı Kerim’de birçok ayette kadın ve erkek eşit sayılmış; dinsel uygulamalar, zorunluluklar ve ibadetler de, bunlar karşısında verilecek ceza ve mükâfatlar da erkek ve kadında aynıdır. Kadınlarla ilgili 80 civarında âyet olan kutsal kitabımızda kadın hakları Arap kavmindeki adetler ve uygulamalar gözetilerek ele alınmıştır. Dörde kadar evlenme hakkı da ancak onlar arasında adaleti sağlamak koşuluyla uygun görülmüştür (4-3) . Ancak (4-129) ayetinde “Kadınlarınız arasında her yönden adaletli davranmaya ne kadar uğraşsanız buna güç yetiremezsiniz.” denilerek tek eşlilik özendirilmiş ve dolaylı olarak önerilmiştir.
Hiçbir şekilde kadınlara ve kız çocuklarına miras hakkı verilmeyen bu kavim için onlara verilecek en az miras oranları da (4-11 ve 4-12) ayetinde açıklanmıştır. Elbette en güzeli aynı akrabalık derecesinde olan kadın ve erkeklere aynı hisseyi vermektir. Büyük din bilginleri de bu oran ve miktarların en az olduğunu, en güzelinin eşit paylaşım gerektiğini ifade etmişlerdir. Hatta bakacak kimsesi olmayan kadınlara ve kız çocuklarına daha fazla verilebileceğini de söylemişlerdir. Evlenen kadına mehir, boşandığında yine belli miktar para ödenmesi de kadınları evlilik ve boşanma hallerinde korumak içindir. Arap geleneklerinde yaygın olan babasının boşandığı eşiyle (üvey annesiyle) evlenmek de (4-22) ayeti ile yasaklanmıştır. (4-34) ayetinde ise erkeklerin kadınlardan üstün yaratıldığı, erkeklerin idareci ve hâkim olduğu, fenalık ve geçimsizlik halinde kadınlara önce öğüt verme, sonra yataktan uzaklaştırma, fayda etmezse de kadını dövme tavsiye edilmiştir. Ancak dövme hakkı ve yetkisi bile son çare olarak önerilmiştir. En küçük bir anlaşmazlıkta doğrudan kadına şiddet uygulamak veya kadınları dayakla korkutup sindirmek dinimizde asla yoktur. (2-228) ayetinde “O kadınların, üzerlerindeki meşru hak gibi, kendilerinin de hakları vardır.” ifadesiyle de erkek ve kadının birbirleri üzerinde hakları olduğu belirtilmiştir. Yine farklı yaradılış özelliklerinden dolayı erkeğin kadınlara karşı şefkatli, merhametli ve koruyucu olması emredilmiştir.
Çok övündüğümüz Osmanlı'da ise kadın yine ikinci sınıftır. Son nüfus sayımlarında erkeklerle büyük baş hayvanlar sayılmış, kadınlar nüfus sayımına dâhil edilmemiştir. Hemen her görsel sanatta, tiyatroda, müzikte Müslüman kadınlar tamamen yasaklıydı. İlk Türk tiyatrocu kadın sayılan Afife Jale Osmanlı’nın son zamanlarında sadece kadınların izleyici olduğu sahnede tiyatro sahnesine çıkardı. “Jale” takma adıyla gayrimüslim kadın kılığında sahneye çıktığında ise tutuklanmak istendi ve türlü zorluklar yaşadı. Yine ilk kadın tiyatrocularımızdan sayılan Bedia Muvahhit de 1923’te Cumhuriyet’in ilanından sonra sahneye çıkmıştır.
Kadınlar hakkındaki “elinin hamuruyla erkek işine karışmak”, “saçı uzun, aklı kısa”, eksik etek”, “karnından sıpayı, sırtından sopayı eksik etmemek” ve daha birçok kadınları aşağılayıcı ve küçültücü deyim ve atasözleri bu dönemlerde ortaya çıkmış, kadın ve erkekler aile içinde bile harem-selamlık gibi Arap gelenekleriyle keskin biçimde birbirinden ayrılmışlardır.
Saygılarımla.
Ankara, 09.03.2017
Yılmaz ÖrmeciKayıt Tarihi : 10.3.2017 01:16:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
"Kadın"a hak ettiği yeri ve değeri vermeyen milletler, asla gelişemeyeceklerdir. Bunun için kadının ikinci plana itildiği ülkeler ile kadına eşit hakların verildiği ülkeleri kıyaslamak yeterlidir. Başka da bir şey söylemeye gerek yok bence.
Selam ve saygılarımla.
TÜM YORUMLAR (3)