Son bin beşyüz yıla baktığımızda elbette din için yapılan savaşlar diğerlerinden daha çoktur. Haçlı seferleri yanında Müslüman ülkelerin diğerlerine Fetih için savaşmaları (fütuhatlar) da dünya yüzünde sayısız insan ölümlerine ve zulümlere neden olmuştur.
Doğru olan bu savaşların sebebi DİN değil, DİN ADAMLARI'dır.
Hiçbir ilahi dinde din için adam öldürmek, toprakları genişleterek insanları zorla dine çağırmak emri yoktur.
Daha da derinine inersek aslında bizim dinimizde RUHBANLIK yani DİN ADAMLIĞI da yoktur. Dinimizde Kul ile Tanrı arasına kimsenin girmemesi esastır.
Geçimini ve rızkını Din dışı mesleklerde ve zanaatlarda arayan DİN ALİMLİĞİ vardır sadece. Bunlar kitap yazsa da beş kuruş almazlar, bilgilerini para karşılığı satmazlar, televizyona çıkıp program yapsa bile maddi talepleri olmaz. Böyle kimseler ne yazık ki hemen hemen kalmadı.
Tanrı Kur'an'da sorgulamayı emrediyor, birçok yerde "Aklınızı kullanmaz mısınız, öğüt almaz mısınız, bundan ders çıkarmaz mısınız" gibi uyarıcı cümlelerle insanları düşünmeye, sorgulamaya, aklı kullanmaya yöneltiyor, hatta emrediyor. Bununla birlikte birçok emir yerine getirilmiyor, tam tersi yapılıyor.
İslam BARIŞ dini, ama dünyadaki tüm savaşlar Müslüman ülkelerde.
İslam SEVGİ dini, ama neredeyse bütün Müslümanların kalpleri nefretle dolmuş.
İslam TEMİZLİK dini, ama Müslümanların çoğu haftada bir kere bile yıkanmıyor.
İslam İLİM dini, ama ilk emir olan OKU'nun gereği yapılmıyor, cahillik dünyada en çok Müslüman ülkelerde.
İslam DOĞRULUK dini, ama Müslümanların çoğu birbirini kandırıyor, hileli mal üretip satıyor, ticaretinde de, günlük yaşantısında da yalanlarla iş yapıyor.
İslam GÜZELLİK dini, ama Müslümanların çoğu sanata, sanat eserlerine gerekli önemi vermiyor, uzak duruyor, sanatçılarla dalga geçiyor.
İslam EŞİTLİK dini, ama Müslüman ülkelerin hemen hepsinde kadınlar ikinci sınıf vatandaş muamelesi görüyor, nüfus sayımlarında ve hukukta insandan bile sayılmıyor.
İslam HOŞGÖRÜ dini ama Müslümanların çoğunlukla en yakınlarına bile hoşgörüsü yok.
İslam ADALET dini, ama Müslümanlar hakkaniyet bile aramıyor, gücü yeten gücü yetene adalet terazisinin dengesi rüşvetle, torpille, hile ve şantajla bozuluyor, güçlüler her zaman haklı, zayıflar haksız duruma düşüyor.
Dünyadaki camilerin yarıdan fazlası Türkiye’de. Cuma namazlarında, teravih namazlarında camiler dolup dolup taşıyor, cami dışına, kaldırım ve yollara halılar veya kartonlar serilip namaz kılınıyor. Ancak yine bu ülke rüşvet, torpil, yolsuzluk, kadın ve çocuk cinayetleri ve cinsel suçlarda dünyada ilk 10 ülke arasında. Bu utanç tablolarını yok etmek için ülkeyi yönetenler de, Din adamları da hemen hiçbir şey yapmıyorlar.
Öte yandan İslam'ın gereği olan yukarıda saydıklarımı yapan ülkeler gelişiyor, güçleniyor, o ülkelerde adalet, sevgi, barış ve huzur hâkim oluyor. Savaş veya karışıklık nedeniyle ülkesinden kaçan Müslümanlar da diğer Müslüman ülkelere değil gelişmiş batılı ülkelere iltica etmek istiyorlar.
Sürü ters dönünce topal keçi en öne geçermiş. O topal keçiler önümüzde olduğu sürece gerçek İslam dünyada hüküm süremeyecektir.
Saygılar sunuyor; barış, huzur, sağlık, esenlik ve sevgi dileklerimi iletiyorum.
Yılmaz ÖRMECİ
Ankara, 04.02.2017
Kayıt Tarihi : 7.2.2017 21:29:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
HER ŞEY HAK İÇİN
Bir bade verdi bana Harabi,
Ne arpa ne üzüm suyu; Can şarabı.
Hak için yanar özüm Allah der sazım,
Hakkı bulmak için.
İlle de sakal kavuk mu lazım?
Kamil olam dersen
Ayırma kullarını birbirinden.
Geçmez hak hiçbir kulundan, Hakkı bulmak için.
Ayrılma sen doğru yolundan.
Niçin geldin bu âleme?
Sen vazifeni bilesin,
Gönlünde bir mahkeme kurasın
Gayrılıkları senden ayır,
Olursun sen de Hakkel yakın.
Nisan 1967, Ankara
Bugün doğma büyüme bir Arap bile Kuran’ı orijinal yazımıyla anlayıp açıklayamaz…. Çünkü diller canlıdır: Değişir, gelişir ve bir gün ölür… Y ani İlahi kitabımız indirildiği topraklarda bile bugünkü dille anlaşılmıyor…
Ama Kuran’ı ilk indirildiği halinin dışında okumak makbul sayılmadığı ( ve hiç kimse de bunu sorgulamadığı ) için tüm İslam camiasındaki insanlar hiç anlamadıkları bir dildeki harfleri ve sözcükleri parmakları ve sesleriyle takip ederek Yaradan’ın kendisine ne anlattığını, ondan ne istediğini hiç anlamadan sadece bir görev yerine getirmenin huzurunu taşırlar… Onlara okuduklarının ne olduğunu, ‘kerameti kendilerinden menkul ve amaçları sorgulanmaya muhtaç hocalar’ tarafından açıklanır ve halk da bunları hiç sorgulamadan büyük bir güvenle uygulamaya başlar…
Sizin de yazınızda belirttiğiniz gibi İslamiyet’te ‘ruhban sınıfı’ yoktur… Bu dinin inmesinin nedeni cahiliye dönemini bitirmek ve insanların din yoluyla da olsa geliştirilmesini sağlamaktır…
Bunun yerine gelebilmesi Kuran’ın onu okuyacak her kişinin anadiliyle okunmasıyla mümkün olabilirdi… Oysa bu, söz birliği edilmişçesine - kutsal kitabın hiçbir sayfasında, suresinde, ayetinde geçmediği halde – ‘Kuran’ı Arapça okumanın daha sevap olduğu’ fikri yayılmış ve bu dünyadan umudunu kesen çaresiz insanlar en azından bu şansı yakalamak için bu ‘öğretiye’ sıkı sıkıya sarılmışlardır…
Allah’ın dili olduğu fikrine dayanan bu düşünce bile, yaratıcının büyüklüğünün ‘insan aklıyla’ algılanamadığının ispatıdır. Bu da İslam’ın kendi coğrafyasında da farklı coğrafyalarda da indirilme amacına uygun olarak okunmadığını, anlaşılmadığını ve uygulanamadığını, cehaletin ve şiddetin dayanağı olarak gösterilmesine ve tüm dünyada hiç hak etmediği tepkileri almasına yol açmıştır.
Oysa Hristiyan aleminin kutsal kitabı İncil, o dine inanan hiçbir kişiye, indirildiği yılların Latincesiyle okunması için dayatılmaz, her inanan ( milleti ne olursa olsun) kitabı kendi ana dilinde okur ve anlar…
Eğer Atatürk’ün başlattığı ve en güzel tefsiri yaptırdığı söylenen Elmalılı Hamdi’nin tefsiri her inanana okutulabilseydi, en azından Türk Müslümanları cahiliye döneminden çıkamamış ve Kuran’ı okuyamadığı için anlayamamış bu ‘İslami terör’ün maşası olmazlar ve İslam dünyasına bu konuda önderlik bile yapabilirlerdi…
İslam’ın en temel kurallarının neden Müslümanlarda olmadığını sorgulamışsınız Yılmaz Bey… İşte bu nedenle… Bunların bilinmesi istenmediği için halkın İslam’ın kurallarıyla yetinmesi istendi ama bunları uygulaması için de neleri, neden yapması gerektiği açıklanmadı…
Ben Kitab – ı Mukaddes’i de defalarca okudum Yılmaz Bey…. Kuran’ı da dokuz yaşımda hatim ettim… Yukarıda anlattığım gibi okuyarak yani…(( On dokuz yaşımda babamı kaybettiğimde ölümü ve hayatı sorgulamaya başladım… Bu konuda çok kitap okudum, çok kaynak karıştırdım… Budizm’i, Konfüçyanizm’i, Şamanizm’i, Maniheiz’m…. gibi öğreti dinleri bile inceledim…. Ki hâlâ bu konuya çok ilgiliyim… Mistik yaklaşıma yakın bir tarafım vardır benim….
Gördüğüm şu ki bütün dinler inananlarından tek bir şey istiyor: İYİ İNSAN OLMAK!... O zaman İnsanlığın en son ve en mükemmel kitabının insanlığı amacından bu kadar uzaklaştırıyor gibi gösterilmeye çalışılmasının edenlerine ulaşılmalı ve artık ‘islamafobi’ yaratmaya çalışanların MAŞASI olmamalı bu inançlı ama CAHİL BIRAKILMIŞ insanlar…. Son sözü Kuran ayetleri söylesin:
- A’raf Suresi 3. Ayet : Rabbinizden size indirilene uyun; O’nun berisinden birtakım velilerin ardına düşmeyin. Siz ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!
- Alak Suresi 1. ayet: Yaratan Rabbinin adıyla oku.
- Saff Suresi 7. ayet: İslam’a/Allah’a teslim olmaya çağrılıp durduğu halde, yalanlar düzerek Allah’a iftira edenden daha zalim kim vardır? Allah, zulme bulaşmış kişiler topluluğunu doğruya ve güzele iletmez.
- Ali İmran Suresi 103. ayet: Hep birlikte Allah’ın ipine yapışın, fırkalara bölünüp parçalanmayın; Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Birbirinizin düşmanı idiniz, Allah kalplerinizi uzlaştırıp kaynaştırdı da O’nun nimeti sayesinde kardeşler haline geldiniz. Ateşten bir çukurun kenarında idiniz; sizi oradan kurtardı. Allah size ayetlerini bu şekilde açıklıyor ki, doğruya ve güzele yol bulasınız.
Çok derin ve üzerinden çok konuşulacak bir konu bu Yılmaz Bey… Ama gerekli de… En azından fikirlerimizi paylaşmamıza vesile olduğunuz için size çok teşekkür ederim…
Her şeyin gönlünüzce olması dileğimle…. Saygılarımla….
TÜM YORUMLAR (3)