Mahsusuma Pürdivane Şiiri - Seyfi Karaca

Seyfi Karaca
5233

ŞİİR


14

TAKİPÇİ

Mahsusuma Pürdivane

Her madde bir değil
Bakırla plastik bir değil
Kütükle dingil bir değil
Tenekeyle kiremit bir değil..
Tuğla tuğla, piriket piriket kayığ yığmakla olacak iş değildi ne aşk ne insan
Bu yüzdendir ki ne camdandı ne de odundan porselenden hisse ve hayal
Hani ne vakit…
Dolmuştur diye kendini sınar gibi yaşadığın bıkmış boğulmuş bunalmış müddet
Üstün hep açık yattığından da değildi hani
Sinekliği ardına kadar dayayarak
Sürahiyi dudaklarına
Her yeri tutuşmuş yangınlarıyın çarşafa dökülen külleri
Evin içindeki hapsolduğun fotoğraf çerçeveleri, gezindiğin dört duvar, ortalığa saçılmış şu bu vesair
Mektubunu zarfsız kapağın altına koymuş kayıp şişeyi arayan deniz gibi, bulana hiç kimseden yabancı
Kendin değildiysen gideceğin yol, tutacağın dal, yalayacağın hayat ve varacağın yer…
Harabede afar çarşısı ve türbülansla çarpılmış çakışmış bir keşif uçağı gibidir
Ne huzur vardır kayıp pusulads
Ne aşk
Ne de sevgili kara kutudan..
O sebeple kendime has ve mahsusumdur
Kundağında mayıs çiçekleri
Böğrü yanı tabiatı dünya ve insan
Toprağında güzellik diyarı yaşama sevincinin doğum günleri hep kar beyazı düş ile hayal, gökyüzü mavisi sonsuzluk,
Ve portakal kokusu papatya sarısından efsun firari,
Demli çay vakti gibi zeytin karasına tahinli helva tadında
Kızıl goncalardan allı pullu gül ve gelinciklerle dağın dik yamacını, çay deresinin kafessiz kuşlarını
Yeşil erikleri, cevizli bağı, sarnıçlı değirmenleri,, nergislerin perçemini püskülünü
Doğduğum günden beri deli rüzgarını kovalar, hırçın hoyratlarını gezer, uslu bulutlarını eser yaparım ben
Buğusuna ve buzlu yüzüne kar püskülünden ayaz çiçekleri çizdiğim eski pencerelerden beri
Bir azgın coşkun ırmaktır, sonsuzluk yönünde tiril tiril eserek beni bana alıp götüren bozkır düzlüklerinin
Bana verdiği yeryüzü mektubunu zihnime kazıyıp yüreğime tembih ve teslim ederek, hiç sapmadan
Sapıtmadan
Şaşırmadan
Bükülüp eğilmeden
Karamsarlığın kibirin kuşkunun kötümserliğin ve acizliğin lağım kuyusuna düşmeden, deniz dalgalandıran fırtınaya limana
Tabiata doğaya
Kurbağaya sincaba
Çirkin kargaya dikenli kirpiye
Sarı kanaryaya beyaz kuğuya
Ve zarif nazlı sevecen bitmez tükenmez deper ve kıymet sahibi kadın denen güzelliğe, sonsuz sınırsız insanlığa
Bütün inceliklerini güdüp gözeterek
Dünyaya geldiğim günden beri her günü sanki dünün bir başka randevusu,
Yeniye merak uyandıran yarının kutlu vedasının kavuşmuş kucaklaşmış sonsuz hasretiyle
Yaşayarak bildim gördüm yordum sordum tanıdım anladım üstüne hep kendimi koydum özgürlüğü sevdim
Ne insandan yapma tanrılara kulluk etmeye, ne korkuları ve ihtirasları uğruna ezilip alçalanlara değer kıymet biçmeye
Hakka inandım, kendi gerçeğinin yüce onurunu taşıyana ilgi duydum, paylaşmanın dayanışma zenginliğini sevdim
Saygınlık seviyesini günlük hayatından eksik etmeyip, ayaklar altına düşürmeyen akla fikre yol aldım
Sağanaklarında ıslandım adaletin vicdanın Mutluluğunu büyüttüğüm dünya güneşinde serdim kuruttum
Sarpaya sardım çetin sevdayı
Doğru güzel hakiki doğal ve cesur olanı sevdim
Büyüttükçe bereketi çoğalan yaşama sevinci salkımlarına büyük bir arzuyla, bağlılıkla, azimle, emekle, duya göre
Bile isteye
Tepeden tırnağa
Lezzeti sarhoşluğunu yudumladıkça doyumsuz bir iştahla
Sırılsıklam ve iliklerime kadar hiç kimseye madarası muhtaçlığı olmayan öznemi sıfatımı kullanıyor
Taşıyor ve yaşıyorum ben bu hayatı
Doğduğum günden beri her gün kendimden artırıp katarak büyük bir ustalıkla kullanıp yaşadığım ben beni
Yaşıyor ve yaşadıkça yeniden sevmekten beri gelen işe ustalaştığımdan kalfa duruyorum
Doğduğum günle nüfusuna dünya okudum insan gezdim, yediverenler dolandım, her dem efsanesine mezunum,
Beni kendinden bilen sevgilinin
Zevkini
Merakını
İştahını
Hasretini
Özlemini
Tutkusunu
Ve aşkını insan olmanın

Mart/25

Seyfi Karaca
Kayıt Tarihi : 29.3.2025 17:41:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!