Öyle bir şehirdin ki adına üçüncü şahıs demek kötülüktü.
Sen başkahramanın ta kendisiymişsin, çok geç anladım.
Bir insan gidince bazı şeyler anlamsızlaşır diyordu şair;
Ve bastıra bastıra şehrin anlamsız oluşundan yakınıyordu...
Oysa kim giderse gitsin, sen daha çok anlam kazanıyordun.
Ah Bolu, seninle başlayan her cümleye bir ah dokunur.
Ah çocuk,
Ellerinin değdiği her yer direniş,
Bir baş kaldırış bu dünya karşısında...
Kelimelerin izahta eksik kaldığı,
Yer yer yer ile yeksan,
Kökünden söküp söküğünü,
.
.
.
Haziran'da merhaba diyeceğim bir çiçeğe,
Sonra kendi ellerimle bin parçaya böleceğim papatyaları..
Zamanın, unutuşla beni avutmasına,
Şu nimeti bölüşmeli insan.
Ekmeğin azizliğine vakıf olmalı.
Bu engebe, hep sarp yokuşlardan,
Sevginin yassı bakışları ardında...
Suyun canını yakıyoruz yüz derece sıcakta.
Solgun renkleri canlanıyor yaşımın.
Biraz burukluk biraz hüzündür annem
Annem, en çokta merhametin adıdır
Yüreği sevgiyle bezenmiş onun
Ve merhamet kokar avuç içleri
Evdeki yemek kokusudur
Mutfaktaki çatal bıçak sesi
Annemin saksıdaki çiçeği soldu
Ve ardından şehir sonbahara boğuldu
Ki bilenler bilir anneler çiçeklerle kaimdir
Saçları taze bir papatya kadar narin
Kedileri severler ve saksıda çiçek yetiştirmeyi de
Annemin son çiçek açtırma girişimi hüsrana uğradı sanırım
Ey güzel sözler ey güzel cümleler
Her hangi bir aralık ayının son çıkmazında
Hava hafif soğuğa çalarken
(Kar mıdır yağmur mu bilinmez)
Ve ellerim çatlamaya yüz tutarken
Asi rüzgarlarında şehrin
rüzgarlardan seslerden dökülür hüznü
gün batımına yakın erkenden yitirmiş aşkını
sahte hesaplarla kaybetmiş kumarı
aklını tülbentlere sarmış
aylak adımları gecenin
odanın her köşesine hüzün kurulmuş
Ay ince bir sevgi...
Şimdi bir gece ömrümüz
Hüzün kurulmuş yanı başımıza Ay bir ince çizgi Bir serzeniş, karanlık karşısında
Zaman kül oldu artık,
saatleri kırdım dün gece
çatlayan yerinden sızdı geçmiş,
gözbebeklerime kadar.
Bir harita çizdim
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!