Mutlu masallar dinlemedim
Gırtlağımdan haşin sesler çıkardım
Genzimi yaktı bu dinmeyen siyahlık
Güneşli günleri yağmurlara bıraktım
Yüreğimi kuşlara emanet ettim
Sarp asi hırçın kuşlara
Hayat, zaten bu değil miydi?
Ölüm ile yaşamın arasındaki ince çizgi
Yazgının baştan beri mi
sonradan mı yazıldığı bilinmez
İlk otomobil icat olurken,
kazalar düşünülmedi belki de
Karanlık mavisidir pencerenin ben tarafı
Bir düşe açılmıyor tırabzan kenarları
Ufuk görünmüyor bu camlar ardında
Şimdi bir gece yarısı kadar mavi
Çınar gövdesince hüzünlerim var
Hangi balta bu putları parçalar
O kadar yorgunum ki, ellerim bile tutmuyor
Bir gece yarısı, saat 4'ü çeyrek geçiyor
Ben erken uyurdum oysa
Birde erken kalkar, bir histeri dolaşırken solunda
Takılmazdım halının kenarına, bir çay koyardım
Pencereyi açardım bir bulut dolardı odama
Sahi hiç mi bitmeyecek bu yorgunluğum
Kaç gecedir sabah ezanlarında uyuyorum
Oysa hâlâ aynı histeri çalışıyor salonda
Bilmiyorum çok mu abartıyorum bu telaşımı
Yerli yersiz aklıma toparlanıyor sızılarım
Sanki ölmüştük, buz tutmuştu bedenimiz
Vakit kar gibi bembeyaz
Uzak bir gölge belirsiz
Ölüm hiç bu kadar soğuk hissedilmemişti
Belki sessiz bir kıyamet
Ya da koca bir serzeniş
Sekizinci gün, sarhoş bir gece yarısı...
Tükenişin ötesi bu yorgun adımlarım.
Ve hemen berisinde tüm sevmelerin.
Gözlerimi koşan bir ağaca diktim!
Can havliyle çırpınıyordu suyun son umutları...
Yüksek rakımlarda bir çiçeğe rastladım,
Sen beni seversen beni bir heyecan tutar
Sahra Çölü’ne bir damla yağmur düşer
Bütün susuzluk, bir gülüşle diner
Sen beni seversen,
Benlik, ötekiyle barışır
Yokluğunu uzunca betimlemek gerekir
Sana şiirler biriktirmek
Papatyalar zambaklar ekmek isterdim
Bahçeme çok kötü şeyler oldu
Nerdesin
Güneş batar, Ay doğar
her zerremi köhne bir karanlık kaplar
Bir figan dolar ciğerime bir vaveyla kopar,
Arşı inletirde beni kimseler duymaz...
Nedendir bu hüzün, nasıl bu denli içimi yakar,
Çok sonra gelir aklım başıma
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!