Ateş söndü dediler, küllerimi savurdular rüzgâra
Oysa bilmediler,
Yüreğimin altında bir volkanın nabzımı tutan
Kıpkızıl bir köz sakladığımı.
Her sönüş, yeni bir başlangıcın karanlık rahmidir
Ve sessizlik,
Fırtınanın dilinde yazılmış bir şiirdir ki harfleri yıldırımlarla çizilir.
Küllerimden bir çocuk doğdu, avuçlarında ıslak bir tohumla—
Dudaklarında, ateşe adanmış kadim bir türkü.
Toprağa gömdüğüm her yanık izi,
sabahın ilk ışığında filizlenen bir sırra dönüştü.
Ve anladım: Yenilmek, toprağa düşmek değil,
kayalara kök salıp zamanın kemirdiği taşları
çatlatan bir sabırdır.
Geceleri közümle konuştum,
Küller arasından fışkıran dumanla
"Neden sönmedin?" diye sordum, titreyen bir çıra gibi.
"Çünkü," dedi köz, "ateş geçici bir dansçıdır;
Oysa ben
Zamanın çaldığı her saatin rakamlarını
Sessizce biriktiren saatçiyim.
Yıldızlar sönerken bile, gökyüzüne yeni bir isim yazılır
Ve her kayıp,
Bir başka zaferin ilk hecesidir."
Şimdi sırtımda taşıdığım enkaz, bir bahçenin temeline dönüştü
Kırık taşlar, çiçeklerin köklerini besleyen bir şerbet oldu.
Biliyorum
En karanlık yerlerde bile,
Közümle çizdiğim yollar bir gün
Güneşin doğduğu ufka açılacak.
Çünkü karanlık, ışığın sırtında taşıdığı bir pelerindir
Ve her gece, şafağın gizli bir vaadidir.
Rüzgârın kulağına fısıldıyorum usulca
Küllerimi savurma,
Ben ateşi değil,
Sabrın nasıl bir zafer olduğunu öğrendim.
Çünkü, kömürleşen her yürek
Bir gün şafağın ateşini taşıyacak kadar sıcak,
Gökyüzünü tutuşturacak kadar cesurdur!
Huban Asena Özkan
Kayıt Tarihi : 10.5.2025 13:45:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!