Köy meydanında sabah, gölgeler hâlâ uykudayken başlar. Kadınlar, tandır başında değil—dedikodunun kıyısında ısınır. Erkekler, kahvede değil—bakışların altına saklanmış arzuların çayını yudumlar. Bir çift göz, bir çift kalçaya takılır; ama bakış değil, niyet eğilir. Çünkü köyde beden dili, en eski haberleşme aracıdır.
Tırpanın sapını kavrayan el, sadece ot biçmez—hazı da biçer. Sırtına yüklenen çuval, sadece buğday taşımaz—gizli bir özlemi de taşır. Ve her “günaydın”, aslında “bu gece rüyanda vardım” demektir.
Gönlümle oturdum da hüzünlendim o yerde,
Sen nerdesin, ey sevgili, yaz günleri nerde!
Dağlar agarırken konuşmuştuk tepelerde,
Sen nerde o fecrin agaran daglari nerde!
Akşam, güneş artık deniz ufkunda silindi,
Devamını Oku
Sen nerdesin, ey sevgili, yaz günleri nerde!
Dağlar agarırken konuşmuştuk tepelerde,
Sen nerde o fecrin agaran daglari nerde!
Akşam, güneş artık deniz ufkunda silindi,