IVI 223 – “Çeşme Günü, Fadime’nin Hazırlığı”
Köye ilk defa çeşmeden su aktı. Kadınlar hayal kurdu—biri saçını yıkamayı düşledi, biri sabun köpüğünde unuttuğu gençliğini. Ama Fadime… Fadime bu günü başka düşledi. Bir gecenin kapısı gibi kurdu bu sabahı. Yıllardır boy abdestiyle arınan değil, bu kez tutkuyla kavrulan biri gibi…
Haranıda su kaynadı, buhar yüzüne vurdu, içi kabardı. Süpürge elinde, evi değil—kendi iç karmaşasını süpürdü. Hamur yoğururken saç telleri eline karıştı, bir damla gözyaşı düştü, un rengini aldı. Nevresim serdi—her kıvrımda bir niyet saklıydı. Pencere perdesi uçuştu, omzuna değdi, Omar’ı hatırladı. Don dizine kadar indi ama kalbi hâlâ yukarıdaydı. Gözleri serçelerde—biri ben, biri o… Ama serçeler uçmadı.
Tam yavaşça uzanacaktı ki, kapı çaldı. Don dizde kaldı. Fadime telaşla toparlandı. Kapıyı açtı. Muhtar. “Yol çıktı Asar’a… Onu demeye geldim,” dedi.
Fadime sustu. Ama içi kükredi:
“Ben senin asarına da, yoluna da sıçayım! Bu geceyi mi buldun be adam…”
KIVI 224 – “Uşmungarda Havar Suyu” (250 sözcük / törpülenmiş iç monologla)
Fadime o geceye sabırla dokudu. Ev temizdi, nevresim gülü taşıyordu, don dizdeydi, içi kalbinde suskundu. Yavaşça ışığı kıstı, nefesini ayarladı, yatağa henüz dokunacaktı ki, kapı çaldı.
Siyan içindeydi, dişleri sıkılmış, elleri yumruk. Utancın kıyısında, karanlığın ortasında kapıyı açtı. Merav.
“Uşmungarda havar suyu çıktı… Onu demeye geldim,” dedi. Fadime sustu. Sadece Merav’ın gözlerinin içine, hesap sorar gibi, bir ömrü bakışa sığdırır gibi baktı. Zorla “Hı…” diyebildi.
Ama içinden bir çığlık yükseldi:
“Hat… Senin Uşmungar’daki havarına da, suyuna da... Bu geceyi mi buldunuz be adamlar?”
Kapatmadı kapıyı, ama kalbini kapattı. Don dizde kaldı. Isı soğudu. Gecenin büyüsü bir taşla kırıldı. Ama kırılan o taş değildi—Fadime’nin sabrıydı.
ecenin loşuna, yastığın serin ucuna yeniden uzanacaktı ki kapı çaldı. Bu kez ses temkinliydi, çekinikti, ama yine de kesiciydi.
Siyanını üzerinden atmadan, elleri hâlâ dizinde, kapıya yürüdü. Yüzü düşmemişti, ama içi daha yeni kabuk bağlıyordu.
Kapıyı açtı. Çoban. Elinde fener, bakışında dağdan dönmeyen bir kelime.
“Şey… şeee… şey sizin guzu var ya… ker kaptı da… ben onu demeye geldiydim…”
Fadime öylece baktı. Yanıt vermedi. Bir an, tüm köy erkekleri onun gözünde tek bir “şey” oldu.
İçinden geçti:
“Ben senin şeyine de… guzuna da, kurduna da, bu geceyi rezil eden ayarsız diline de… be adam, hepiniz bir olmuş, bula bula bu vakti mi buldunuz!”
Dışı sustu. Kapıyı örttü. Ardına yaslandı. Don hâlâ dizdeydi. Ama bu defa sabır diz boyunu çoktan geçmişti.
KIVI 226 – “Kömbe Açılan Gece”
Fadime sabah erkenden kalktı. İneği sağdı, yoğurdu mayaladı. Hamuru yoğurdu, ekmeği açtı. Çamaşırları sırığa astı. Ve hep içinden konuştu.
“Bugün olacaksa, bu gece olacak. Çarşaf serildi, gül koyuldu, don dizde durdu. Ama içim hâlâ taş gibi, çözülsün istiyorum.”
Gün boyu düş kurdu. Ama düş değil—bir karıncaydı içindeki; ne kesildi, ne sustu, ne yattı.
“Gecenin serini ben bastım, yatağı ben düzdüm, karnını ben doyurdum, bir tek arzuma sıra gelmedi.”
O an kapı çaldı. Fadime göz ucuyla baktı. Delinin biri mi, çobanın öteki mi derken Deli Abdullah.
Gözleri süzüldü, Fadime aldırmadı. “Ekmek isterim,” dedi Abdullah. Fadime güldü.
“Gel hele,” dedi. İçeri aldı.
Sabaha kadar kömbe açtı. Arada bir cimcik attı. Güldü.
Ama içinden bir başka kabaran ses yükseldi:
“Bu gece… Benim hakkım gecede kaldı. Erkekler susarsa, kadınlar kömbe açar ama içini de açar bir gün.”
Ve o sabaha köy değil—kıvım uyandı
Sabah inek sağdı, öğlen hamur yoğurdu, ikindi çamaşır yıkadı. Ama içindeki gece bir türlü akmadı.
Her yoğurduğu hamurda bir hayal kabardı. Her çamaşırda bir sabır yıkandı. Ama içindeki arzu kurumadı.
Gecenin kıyısında kapı çaldı. Deli Abdullah. Gözleriyle süzdü. Fadime aldırmadı. “Ekmek isterim,” dedi. Fadime güldü. “Gel hele,” dedi.
Sabaha kadar kömbe açtılar. Arada bir cimcik attı. Güldüler. Ama içinden bir başka ses yükseldi:
“Ben bu köyün çeşmesine de, yoluna da, muhtarına da, çobanına da, deli Abdullah’ına da artık susmam!”
Ve o an motor hararet yaptı, fren balataları koptu, Fadime içinden geçti, köy ayaklandı.
📖 KIVI 229 – “Donun Yaması Değil, Sabır Yarası”
(Çeşme başından başlayan destanın, en kavruk, en kabaran kıvımıdır)
I. AT – “Kirkuyuya Kaçan Kader” Ertesi sabah köpek havladı. Köyde herkes kulak kesildi. Ama Fadime çoktan ayaklanmıştı. Kapı eşiğinde ayağını yere vurdu:
“Yine bir şey geliyor. Ama artık ben gitmeyeceğim; ne gelirse ben burada bekleyeceğim.”
Ama olmadı. At kaçtı. Kirkuyunun başına koşmuştu. Fadime bir tas suyu dahi içmeden üç gün yollarda, üç gün arkasından gövdesini sürükleyerek o atı yakalamaya yürüdü.
Donu karambık dikenine takıldı. Yırtıldı. Ne durdu, ne ağladı. Sığırkuyruğu yaprağını kopardı, yamanın adını sabır koydu.
“Ben sabrımı yaprakla örterim, ama onların saygısızlığı gövde değil, göz yırtar…”
II. İNEK – “Barananın Direğindeki Dönüşüm” Ertesi gün inek bağa kaçtı. Bu defa Fadime dönmedi. Koşmadı. Yavaşça yürüdü. Ama adımları toprakta değil—anılarının sırtında yürüdü.
Baranaya vardığında, direğe tutunduğu anda, donu yine takıldı. Yırtıldı bir daha.
Lahana yaprağı buldu. Bu defa yamanın adı sinir değil—sessizlikti.
“Bu köyde erkeklerin lafı uzar, kadınların eteği yırtılır. Ama ben her yamayla daha çok kendime sarılıyorum.”
III. ORAK – “Yeni Yerde Biçilen Sabır” Yeni yerdi burası. Yonca diz boyu. Otlar nemliydi, ama Fadime’nin avuç içi kuruydu.
Orağı aldı. Biçti. Orağın sapı, bir an, orasına sürtündü.
Dünya durdu. Köy değil—içinde bir şey kalktı. İlk kez bu kadar sahici hissetti. Bu ilk gece değil—kendi tenine ilk defa temas gecesiydi. Ve tek kelime etmedi.
Karağacın dibinde oturan Kel Omar sigara sarıyordu. Fadime yürüdü. Yanına vardı. Sigaranın ucunu kopardı. Yere attı. Şalvarını sıyırdı. Üstüne oturdu.
Bir şey demedi. Omar da demedi. Ama uzakta, bir çocuk bağırdı:
“Yetişin! Adam öldürüyorlar!”
Köy ayağa kalktı. Kadınlar fısıldaştı. Muhtar geldi. İhtiyar heyeti toplandı.
Ve karar alındı:
• Bu iş artık bekletilmeyecek.
• Ahırda, odada, taş başında…
• Hatta gerekirse su sırası beklenirken,
• Hatta, hatta
• Çeşme başında bile…
Fadime donunu topladı. Ama içinde sabır diye bir şey kalmadı. Çünkü o gece artık hiçbir kadın beklemeyecekti. Çeşmeye su geldiydi. Ama içe gelen şey susuzluk değil—kendi kıvımıydı.
Kayıt Tarihi : 4.7.2025 03:12:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!