Kitaptan Kitaba 5 Şiiri - Seyfi Karaca

Seyfi Karaca
5193

ŞİİR


14

TAKİPÇİ

Kitaptan Kitaba 5

Sefaletinin kefaletini harcını hakkını onurunu itibarını huzurunu gereğini zorunluluklarını ihtiyaçlarını cesaretini emeğini ve bedelini yaşam kavgasıyla ödeşemeyenlerin çağdaş koşullara ve güncellere özgürleşmesi asla mümkün değildir.
Belki bilirsin belki, anlamazdan bilir bilmeze gelirsin fakat yine de ben yaşam kıskacında mevcutlu hatırlamak istemediklerini söylersem eğer…

Herkesin sanaldan soyuttan ve sahtelerden bulaşık artıklarını yıkayıp parlatarak , hiç eşi emsali kimsede bulunmaz marifetmişcesine kendine siyah beyazı bol, sanatsız sahnesiz bozuk bir saat, buzlu cam manzaralı dünya ve fayans tipi insan çerçevelemeli herkesin bir benzerinden ayrıcalık poz mozaik maskara ve profil ayrıcalıklığı fossurup tozutmakla korku kaygı umutsuzluk çaresizlik gibi endişelerinin ruhsuzluğuna parıltılı nayloncuktan cila çekip, hayata çıkışı olmayan kaçışlarına bariyer kurup, gömüldükleri ölüm mirasına beton döken yeryüzü korkulukları, gerçekliğine özdeş insanlaşmıyor ve hiç kimse kendisi olmuyor maalesef.

Çünkü aklı fikri idrakı algısı iradesi özgürlüğü duygusu düşüncesi karakteri alışkanlığı belleği bilinci cesareti özgürlüğü öz güveni yeteneği liyakati ilgisi merakı ve duyarlılık refleksi her türlü davranış ve kişilik bozukluğuyla her kullanıcısının sömürü soygun ihtiyacına göre gasp edilerek klonlanıp virüslendiğinden beri, yoksunluğunun bütün eziklik değersizlik yitiklik zayıflık hiçlik düşkünlük beceriksizlik ve aşağılık duygularını kendini olduğu gerçekliğin tam tersine sanki kusursuz hatasız güçlü güzel sıradaşı muhteşem heybetli birikimli eğitimli kültürlü alımlı varsıl çekici donanımlı insanüstü yetenekli girişken mükemmellik ve her hüner sahibi başarılıymış gibiliğin dekor maskesine saklayarak söylediği yalana kendi de inanan yapaylık ve sahtelik kozasında yaşarlar. Bu ayarda tüketim ihtiyacına göre formatlanmış Sanalda dönen dolaşanların tümü birbirinin aynısıdır.

Ve kendini her daim iri diri genç dinamik olağan dışı insanüstü bütün toplumsal norm form ve değerleri devirici yıkıcı yeryüzünde benzeri bulunmayan delişmenlik seansları gösterim sonrasında arabesk derbederliğinin ve yoz kültürün piyasa magazinciliğinden fenomen şöhretlisi ve yolu mübah gören tanınmışlık şöhretlisi olmaya cahil gerici hastalıklı sorunlu saldırgan kopuk kayıtsız kayıp bağımlı bütün sosyo bozukluklarını giyen kuşanan yaşayan yorumlayan savunan tüketen ve katkı sunarak gördüğünden imrenen, imrendiğinden aşılayıp kendi benzerini bulaştıran markalaşmış medyatik butiği zavallılığının özenti ahmağına dönüşür.

Acıyı markalaştıran kronikleşmenin sosyal ölüm çukurudur çünkü burasın. Acıdan doğup sürekli acıdan daha dayanılmaz ve katlanılmazlarını çoğaltarak acudan düşüp dökülenler yenilerini aynı kuyuya iter çekerler. Çünkü hazır tüketici müşterisi ve bağımlı müptelası olunam acının hükmettiği hiç bir yerde refah ve mutluluk payı yüksek onurlu güvenli istikrarlı eğitimli bilgili liyakatli yetenekli kaliteli özgür saygın huzur ve eşit paylaşımlı akıl vicdan gelişmişliği yoktur.

Tam tersine kronikleşen ve markalaşan acıdan sürekli korku fitne fesat kaygı endişe şiddet ve muhtaçlığa bağımlı sorun sıkıntı kaygı eşitsizlik adaletsizlik eğitimsizlik kültürsüzlük çaresizlik gericilik yobazlık karanlık sefalet ve sosyal çoraklık üreten istismarcıların hükümranlık sultası acısıyla ölen insanlığın tabut hayatına çöker çullanır. Ve burada yaşamın tükettikçe piyasa ihtiyacını artırarak hiç kimsenin istisna dışında kalmadığı markalaşmış vazgeçilmezi olurken acıdan kaynaklı imtiyazlı elit seçkinler tarafından bütün akla hayale gelmedik acının toplumsal yapıyı ayrıştıran ve zümreleştiren en derin ve dehşetli baskıları çelişkileri sorunları salgınları kaygıları kuşkuları belirsizlikleri saplantıları mesafeleşmeleri güvensizlikleri kabusları değersizlikleri yoksullukları boş vermişlikleri dayatmaları ölümleri zulümleri ölerek yaşanan hayatın acıdan beslenerek birbirini acıyla dize ve hizaya getirdiklerinin kanıksanmış sıradan normalleridir artık.

Bundan önceki yüzyıllarda acı çeken toplum damarlarını kendi tanıklığını katarak duyan bilen tanıyan düşünen anlayan farkeden ilgi alaka yakınlık kuran sorumlulukla duyarlılığını insanca çözümlemelere ve muhasebelere dair yazıyor işliyor kendi bedelini ortaya koyuyor ve samimiyet içtenliği gösteriyordu kültür sanat ve edebiyat. Günümüz şahsi çıkar gösteriş şöhret mülk mal ihtişam ganimet servet ve menfaat odaklı bencilliğin ve acımasızlığın kiralık satılık medyatik magazin soytarıları, sanat edebiyat popülercileri, sosyal siyasi istismarcılar, pazar piyasa vurgun talan soygun sömürücülerinin ölüm zulümü öğün gıdasından eksik etmeyen insanlık borsası sayesinde acının hiç bir şekli şiddeti ve biçimini duymuyor artık taburuyla markalaşmış hayat.

Avucunun içinden bir düş kırıntısı ve çiçek tozu gibi dünya süslenmiş kırlarda bayırlarda uçup giden çocukluğunun küçük yaşta Moskova’ ya eğitimini tamamlamak için gittikten sonra bir daha göremediği ve ev hizmetçisinin uzuuun uzun anlattığı ölen annesine duyduğu arayışın özlem doku acılarıyla karakterleşir Tolstoy’ un kendinden yaşayarak anlattığı Çocukluğum romanı. Öyle ki onun bu arayışı ve özlemi bütün eserlerini besleyen doğuran yönlendiren açığa çıkaran ve yazdıran duygusal esinler ve çağrışımlar kaynağıdır.

Bu yüzden de hızla değişen toplumsal ilişkiler sarmalında artık yabancısı olduğu kendinden başka hiç kimseyi düşünmeyen asalaklaşmış menfaat düşkünü insanlık erozyonunda kendi evini barkını horantasını ve sahip olduğu her şeyi terkederek içindeki çocukluğuyla beraber kayıp tanrıyı, yani aradığı annesiyle buluşma ve bulma umuduyla sokaklarda hiç kimsesiz ölüşü bu yüzdendir Tolstoy’ un.

Burdan Goethe’ nin Genç Werther’ in Acıları’ kısaca yakından bakarsak..

Genç Werther’ in Acıları yazınında anlatımına kattığı karakterlerin bildik tanıdık arka pilan hayatları, lafları sözleri yok. Sadece sevdiğine kapıldığı duygu bağımlılığında içten içe ezilen, sürünen, sürüklenen ve taparcasına mahkum olduğu platonik karşılıksızlığın evlenmiş olduğu halde ( hatta saplandığı megalomanide azap sancısı derinleştikçe artan kıskançlık kapris kuruntu katlanamama kabullenememe gibilerin zamanla gel gitleri çok türbülans depreşme öfke azap pişmanlık karamsarlık derbederlik umutsuzluk ve nefret çalkantılarına dönüştüğü ve artıkça derinleşen çıldırmış döngüde Albert’ in keşke bir nedenle ölse gitse de Lotte bana kalsa duasına yerleşecek kadar cinayet ve suikast cinsi sosyopat çalkantılarla boğuştuğu, tüm bunlardan yozunup tükendikçe de kendi ölümü için hiç yaşamadığı hayatı bitirip yanına almasına tanrıya yalvar yakar olduğu ) ille de hiç bitmesini ve hep sürmesinde inatla ısrarcı olan; ve resim şiir öykü ve bir zamanlar kişiliğine hiç uymayan bakanlıktaki memuriyetinde yahut derebeyi yüksek zümre şatosunda -ardından gittiği prensin sayesinde savaşa gidip bu azaptan kurtulmayı da düşündüğü- sıkıla öle çalışmış barınmış olan Gorthe’ nin en samimi ve her işini açmazını vesvesesini sırrını onunla paylaşıp danışarak, Lotte’ yi tanıdıktan sonra umutsuz olduğunu anladığı vakada ordan oraya kaçarak hiç bir yerde aradığı huzuru yakınlığı ilgiyi sevinci ferahlığı ve kendini bulamadığı kendi içinde sancıyıp savrulduğu kısır döngüyü- arkadaşına karşılıklı yazıştığı kendi kendine konuşma tarzından kangren derecesinde keder kuruntu bunalım kasvet günlüğünün şahsına özel kompozizyonudur.
Anlatım boyunca Wilhem’ e ( dert ortağı, akıl fikir danışmanı, ruh ıkizi ve tartışma öznesi olan arkadaşına ) yazıp yolladığı, üstüne tarih de koyan günü birlik Hikayenin her satırı, derin iç çalkantılarıyla kendi kendinin işdencecisi olmanın en nihayetinde saldırgan ve tetikçi suikastçisi olduğu yere kadar başladığı yerden sürükleyip götğren azapkeşlik kavuklarında kendini bitirmenin derin çalkantıları kasıntıları ve sıkışmışlığını ölüme terketmekten başka hiç bir çaresi olmadığına kendini terkedip bırakan intihar sancılarıyla doludur.

Acının uzatılabilecek sınırını sürüklenebileceği ölüme kadar uzatıp büyüterek ( Tolstoy’ da Karanina’ dır, Goethe’ den bakıp çoğaltılan acıyı intihar ederek ölünce roman yazarının oturup kendi hayal profiline gizliden gizliye aşık olup ağladığı Anna Karanina - kendini ortada koyup reddeden aşığına kurban edilen romanın acıklı öznesidir .
Romanın sonu içeriği ve özetiyse ‘ üçümüzden biri ökecekti, ben ise kendimden vazgeçerek sana kurban ettim ve canıma kıydım ‘ diyerek acılar içinde ezilip bocaladığı umutsuz ve karşılık bulamadığı takıntılı ilişkinin mal varlığını eline geçiremeyeceği sebebiyle, Lotte’ yi görmemek için zaman zaman uzaklaştığı kısır döngüye dayanamayıp yeniden dönen; baktığı dokunduğu her şeyi taparcasına öpüp koklayıp tanrıçalaştırdığı çözümsüz erişilmezliğe çırpındıkça batan, battıkça dünya hayatının her şeyinden kopup aciz zavallı derbederliğe asosyalleşen; reddedildiğini anladıkça yakın dostu olduğu evlilik ilişkisine tümüyle yapışıp sarkıntılık derecesinde musallat olup zarar veren; kadının evliliğini, kilise kurallarının yasak saydığı her şeyi ve ve kıcasını sevdiğine kendine yediremeyip tam da ziyaretinin birinde tecavüze kalkıştığı sırada karşı koyan Lotte’ nin refleksine dayanamayıp onlardan aldığı ödünç tabancalarla, hayata dair ne varsa yakıp yok ederek elbisesiyle yattığı gecenin sabahında hayatına son vererek dünyadan ve tıkandığı şiddetli buhrandan kaçışın yolunu bulmaya kendini haklayıp bitiren Werther’in cinnet cinayet sonudur.

Goethe, Arap, İtalyan, Fransız ve bilhassa Yunan edebiyatına ilgi duyduğu sebebiyle Dünya Literatürü diye bir kavramı insanlık hayatına yerleştirmede öncülük ederken, Felsefe’ nin Hümanisti, Edebiyatın Romantikçisi ve Resim sanatının her bakıp gördüğünü kayda geçenidir. Romanda Homeros, İlyada gibi antik eserlerin diliyle ( Goethe’ nin romanda Werther profiliyle Waldheim ‘ dayken zamanının çoğunu bu eserleri okumakla geçirdiğine not düştüğü ) anlatım biçimi ve epik şiirler serpiştirilidir.
Henüz yirimi dört yaşındayken yazdığı Genç Werther’ in Acıları geçmiş dönemin maliye bakanlığında da görev yaptığı yıllarının da öyküde satır aralarına düştüğü kendi öz geçmişinin anlatım seyridir. Dostoyevski ve Tolstoy gibilerin Anna Karanına, Diriliş, Suç ve Ceza, Karamazov Kardeşler gibilerde sosyal dramı anlatırken Goethe’ nin bu romanından esinlenip etkilendikleri çok bellidir.

Malum…

Malum, ktoplumun bütün kesimlerini denetimli neo liberalliğin künyesinde ve yapısında nefreti ayrışmayı bencilliği hırsı bozgunu onursuzluğu kayıtsızlığı karamsarlığı korkuyu kargaşayı sindirmeyi zorbalığı kul kurbanlığı ve kendini kapitalist kuşatılmışlık fabrikasyon tanrılığına ilahlaştıranlara koşulsuz itaati kabullenmeye sıradanlaştırarak, algı ilgi iletişim alışkanlık bağımlılık ve eğilimlereyle insansızlaşmada birleştirip, yolsuzluğu haksızlığı kokuşmuşluğu umutsuzluğu bencilliği keyfiyeti cehaleti karanlığı çürümeyi haramiliği doyumsuzluğu ruhsuzluğu kültürsüzlüğü yozlaşmayı şiddeti özentiyi görgüsüzlüğü ve gösterişi herkesin kendi payınca kanıksayarak yaşadığının tüketim çılgınlığına değiştirip dönüştürerek biriktirmeyi ve istiflemeyi de dayatıp mecbur koşuyor. Yalan ve yapma kökenli mal mülk şöhret ihtişam servet güç azamet istifleyip biriktiren üst güruhun insanlıktan bozulmuş bütün meziyetlerini yalıyan ve taşıyan alt kesim ve yığınlar ölümüne yarışıp boğuştukları istikrarsızlık mutsuzluk güvensizlik kuşku kaygı korku kabus cinnet cenderesinde sefalet ve sorun biriktirmektedirler. Herkes kendi çapında cürümünde ve mutlaka..!

Çünkü özgür iradeyle kendi gerçekliğini yalamamış gerçekleştirememiş olanların asla imrenip özendiğinden maske ve maskara soytarısı klonlanmasının dışında kayda değer ve ciddiye alınır hiç bir kişiliği varlığı etkinliği katılımcılığı dirayeti itibarı istikrarı güvenirliği bilgisi donanımı ve kendisiyle özdeş doğal özgün kişilik yaşam ve karakter özleşmişliği yoktur.

Güç zehirlenmesinin kişiyi kendine yalnızlaştırıp herkesten üstün seçkin ayrıcalıklı ve her başına buyruk hakka hüküm sahibi olmaya birbiriyle yarıştığı; ve şöhrete azamete keyfiyete mülke mala eşyalaşmak için toplumsal aidiyete ilişkin hakkı hukuku dili kültürü bütün değerleri hiçe sayan tanrılaşma güdüsü ve dürtüsü kendini her şeye muktedir sayar ve sınır tanımayan izden yoldan ve itibardan sapmış çıldırmışlıkla istismarından beslendiklerinin tam tersinde kendini ölümsüz sınırsız yetkiyle kutsanmış bilerek ortak hayatın her şeyine müdahil olmak ister.

Ki, böylesi kendinden ibaret ve şahsi keyfiyet hükmüne müstakil dayatmalarını yüceltme ve tapındırma yaklaşımlı anlayışın, toplumun inanıp iman ettiği değerler üstü ve toplamı ilahi güçle hiç bir benzer bağdaşır yanı olmadığı gibi,insanların kendini ömrü kadar sınırlı, eksik, sonlu, geçici, ölümlü ve herkes kadar hak hukuk yaşam onur itibar ve yetki sahibi olduğuyla aidiyetini özdeşleştiğinin yanı sırasına ; ‘ türküm doğruyum çalışkanım , yasam küçüklerimi korumak büyüklerimi sevmek yurdumu milletimi özümden çok sevmektir’ aşkıyla doğmuş büyümüş ve ömrü kadarki dünya ziyaretinde herkese hiç bir zümresel ayrıcalığı olmadığını bilerek yaşayan onurlu vicdanlı ahlaklı kültürlü çağdaş ve kişilikli insan olmakla da, hiç bir ilişkisi bağı ve alakası yoktu.

Seyfi Karaca…. Mart/25

Seyfi Karaca
Kayıt Tarihi : 29.3.2025 17:43:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!