Kalabalık caddelerden işe giderken bir yandan da vitrinleri seyrediyordu. Birden bir vitrinin önünde durdu! Vitrindeki kırmızı ayakkabıya büyük bir hayranlıkla baktı. Bu zamana kadar hiç kırmızı ayakkabısı olmamıştı… Onu çok beğendi almak istiyordu ama; “kaç paradır acaba “ diye içinden geçirdi… İçeriye girip sormak istedi… İşe de geç kalmıştı…Akşam iş dönüşü gelir sorarım,uygun olursa alırım, diye karar verdi..
İşyerinde çalışırken kırmızı ayakkabılar gözünden hiç gitmiyordu. İçinden “ acaba benden önce birisi alır mı? Ne yapsam acaba, iş yerinden izin alıp gidip alsam mı? Diye düşünüyordu… Ama işlerde yoğundu nasıl izin isteyecekti… Hem patronda bu aralar çok sinirliydi… Akşamı beklemeye karar verdi…
Akşam bir türlü olmak bilmiyordu… Gözü hep duvarda asılı duran saatteydi… Sanki akrep ve yelkovan hiç dönmüyordu… Zaman durmuştu sanki… Nihayet bu zorlu bekleyişin ardından mesaisi bitmiş. Arkadaşlarına “iyi akşamlar” dedikten sonra hızlı adımlarla kırmızı ayakkabıyı gördüğü dükkâna doğru ilerlemeye başladı…
Sokakta acele acele yürürken aniden bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaya başladı… Dar kaldırımların saçakları altında zorlukla ilerliyordu… Birden elinden biri tutup “ne olursun abla, bana yardım et “diye yalvarıyordu… Dönüp baktığında üstü başı perişan ayakkabıları yırtık on- on iki yaşlarında bir çocuktu bu… “Abla karnım çok aç, bir tas çorba içecek para verir misin? ” diye yalvarıyordu adeta…
içimin güler yüzü,
yaşanılası iklimim hoşgeldin...
(adımın çapraz yazılması kimin umrunda...
denize düşen yılana öykünür biraz da...)
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta