Her zaman ve her durumda içsel bir dalınçla kendimizle konuşuruz. Kendimizle bir çeşit bir kişiliğe bürünürüz. Burada takılıp kalmayız. Bu bir şizofrenik durum değildir. Biyolojik bölünme değildir. Enerji dönüşüm tabanlı bir bürünüştür. Bunlar bir şeyin yerine konan ve yerine konandan kopyalardır.
Bu durum enerji üssü olan durumlar içinde bulunan bir durumdur. Yani sizi oluşan ben denen "özne denen süjenin" süper pozisyon durumlar almasıdır. Kişinin üzerine dıştan bir kuvvetin (belki de beşinci bir kuvvetin) etkimesiyle kişi kendisini süper durumlara konumlayan transferler içindedir.
Sonu gelmez çıvlamaları önlemek için gidebileceğiniz en son ve en yakın yer olarak kendinizi bu durumlara konumlanırsınız.
Kişi biyolojik olarak değil ama her zaman kendisini bir başka durumla kopyalar. Düşünürken, hayal kurarken, dua ederken, bir kişiyi anarken veya saygılarken hep kendisini o kişi yerine koyup kendi kopyalarıyla konuşur. O kişi yerine koyduğu kendi kopyalarını hatırlar.
Aşkta yarın yoktur sevgili. Zaman ileri doğru değil, içeri, yüreklere, derinlere doğru işlemeye başlar, bilgeleşir. Hiç bilmediği sezgileriyle buluşur. Yükü çok ağırdır, kendiyle buluşmuştur. Hem dışındadır dünyanın, hem de ortasında.
Hindistan'da Ganj Nehri'nin kıyısında yakılan yoksul adamın hissettikleri de onunladır, yitirdikleri de... Newyork'ta, bir sokakta, o kartondan kulübesinde yaşayan kadının çıplak yalnızlığı da. Her şey onunladır, ona emanettir sanki, ama o, çıldırtıcı bir yalnızlık içindedir yine de...
Aşkın kültürlü olmakla, bilgili olmakla da ilgisi yoktur sevgili, kanımıza karışan ilkel acı, o yaban ağrıyla hiçbir kitabın yazmadığı hakikatlere daha yakınızdır, inan...
Kim demişti hatırlamıyorum, aşk varlığın değil, yokluğun acısıdır diye. Belki de bu yüzden ilk gençliğimde, o yoğun aşık olduğum yıllarda, gözüme uyku girmez, dudağımda bir ıslıkla bütün gece şehri, o karanlık, o hüzünlü sokakları dolaşır, insanları uykularından uyandırmak isterdim. Uyanıp, içimde derin bir sızıyla uyanan o derin sancının acısına ortak olsunlar diye...
Aşk çok eski bir şeydir sevgili. Onun içinden o çileli çocukluğumuz geçer. Sevdiğimiz insanların çocuklukları da... Oradan üvey anneler, eksik babalar, parasız yatılılar geçer. Ve sonra aşk bütün bunları alır, daha da eskilere gider, hep o ilkel acıya, o yaban ağrıya...



Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta