Kendini duymaya başlamanın diğer adı

İlyas Kaplan
1430

ŞİİR


16

TAKİPÇİ

Kendini duymaya başlamanın diğer adı

Dur dedi hayat.
Seninle konuşmamız lazım...

Hani derler ya dinlemeyi bilmiyoruz diye.
Çevremizi, doğayı,
insanları ama en çok da kendimizi.
Hayatın koşturmacasına o kadar dalıyoruz ki,
ne ruhumuzun ne bedenimizin sesini duyuyoruz.
Bir sabah gözünü açarsın
ya bir şey eksiktir ya da fazla.
Ya bir ağrı ya da boşluk.
Bazen de ikisinin tuhaf bir karışımı.

Sonra bir gün,
hayat çıkıyor karşına.
Kırmızı kocaman bir dur işaretiyle.
Devam edemezsin diyor.
Artık ipler benim elimde.
Bundan sonra ben ne dersem o.

Şimdi içinizden
Aman canım, kişisel gelişim kitaplarında
yıllardır aynı şey yazıyor diyebilirsiniz.
Ama işte, duymak başka,
yaşamak başkaymış.
Ben yaşadım.

Bir sabah, hayatımda ilk kez biri benimle konuştu.
Gerçekten konuştu.
Tanıştırayım
Adını bile doğru düzgün söyleyemediğim,
yazarken harflerini karıştırdığım biri
Meğer yıllardır sinsice oradaymış.
Arada sırada sinyaller göndermiş de
ben boş ver deyip geçmişim.
İki iğne, bir krem, biraz naz…
Unut gitsin.

Ama bu sefer öyle olmadı.
O sabah sancısı vurdu beynime
Ne sağa, ne sola dönebildim
Olduğum yerde kıvrandım durdum
Ezberimde ne varsa sıraya koydum.
İğne, ilaç, biraz dinlenme.
Geçer dedim.
O kadar emindim ki.
Geçmedi.

Hala oradaydı.
Üstelik bu kez yanında bir eşlikçi de vardı.
Geceleri uykumdan uyandıran acayip bir bacak ağrısı.
Hayatımda böyle bir şey yaşamamıştım.
Yavaş yavaş çözüldüm.
Hem kelime anlamıyla, hem de içten içe.
Kendime güvenim,
çevreme yıllardır akıl sattığım cümlelerim.
Hepsi tek tek geri geldi ve karşıma dikildi.
Ee ne oldu şimdi?

Sonunda doktora gittim tabii.
Herhangi bir iltihap yok dedi
Biraz durdu.
Ama ilişkili.
Bu başka bir şey

O günün sabahını asla unutmayacağım.
Uykusuzdum, biraz kırgındım,
biraz da yenilmiş hissediyordum kendimi
Sırtüstü yatağa uzanmış
gözüm perdenin ötesinde
ağaca konmuş kuşun hareketlerinde.

Yine her zamanki gibi ağrıyla uyanmıştım
ama bu kez bir fark vardı.
Sessizlikte bir yoğunluk,
içimde bir kıpırtı;
sanki bedenim bir şey anlatmaya çalışıyor,
ama ben kelimeleri hala duyamıyordum.

Derken.
Heh. Sonunda biraz dinlenmeye karar verdin demek.
Donakaldım.
Gözlerimi perdeden ayırmadan,
sadece kulaklarımı yokladım.
Evde kimse yoktu.
Telefon sessizdeydi.
Televizyon kapalı.
Ama ses çok yakındı.
İçimden geliyordu.

Daha doğrusu,
tam alnımın ortasından o inatçı,
bastırınca zıplatan yerinden.
Merhaba dedi aynı ses,
hafif alaycı bir tonda.
Benim adım migren
Tanıştığımıza memnun değiliz, değil mi?

Boğazım kurudu.
Kafamda tek bir düşünce vardı.
Deliriyor muyum?
Hayır, delirmiyorsun diye devam etti.
Sadece nihayet beni fark ettin.
Yıllardır seni taşıyorum resmen.
Stresler, sıkıntılar, üzüntüler
o meşhur gözyaşları
Hepsine benden, selamlar

Yavaşça doğruldum.
Konuşan ağrılarımla yüz yüze gelemesem de,
içimden onların kıs kıs güldüğünü hissediyordum.
Sen… Sen bir ağrısın.
Evet … ben bir ağrıyım ,
sevgili sahibim.
Seni nasıl acıttığımı çok iyi bilirim.

Birden içimde bir şey çözüldü.
Hani biri yıllarca sustuktan sonra
bir anda sustuğu yerden konuşmaya başlar ya,
aynen öyleydi.
Sen cidden konuşuyorsun.
Nihayet…
Üç haftadır ben konuşuyorum zaten,
sen dinlemiyordun.

Bir insan da kendi bedenine bu kadar ilgisiz kalmaz.
Ama sen başardın.
Tamam ama ben, seni fark etmedim ki.
Hayır, fark ettin.
Sadece görmezden geldin.
Sana ne zaman bir sinyal çaksam,
iki iğne, sıcak su torbası, sonra hoop unut gitsin.

Sessizce yutkundum.
Peki neden bu kadar sert davrandın bana
Çektiğimi bir ben bir de Allah bilir.
Çünkü başka türlü beni duymanın imkanı yoktu.
Ağrıtarak mı?
Ağrı bazen bedenin çığlığıdır.
Sen fısıltıları duymazsan,
ben mecburen bağırırım.

Fısıltılar mı?
Hani sabah yataktan kalkarken o ince sızı,
otururken kıpırdanman, huzursuzluk.
Hepsi benimdi.
Defalarca geldim söyledim.
Sen sustun.
Korktum.
Görmezden geldim.
Belki de alıştım yok saymaya.

İnsan yok saydığını da taşır.
İçinde biriktirir.
Sonra bir gün, patlar.
Bende birikmiştim senin içinde.
Susturduklarının yankısıyım.
Affet…emi

Affetmek bedenin doğasında var.
Yeter ki sen önce kendini affet.
Kendine bakmayı,
kendini duymayı bilmediğin için suçlama.
Hepimiz öğreniyoruz.
Geç mi kaldım?
Zamanın bir çizgisi yok.
Ne zaman başlarsan, orası başlangıçtır.

Peki şimdi?
Şimdi yürümeyi öğreneceğiz.
Ama bu kez sadece bacaklarınla değil,
içinden de yürümeyi.
Yürümeyi yeniden öğreneceğiz
O cümle odanın sessizliğinde asılı kaldı.
Sanki duvarda görünmeyen bir yere yazılmış gibiydi.

Ayağa kalkmadım hemen.
Kalkmak için önce inmek gerekiyordu.
Kendime, bedenime, içime.
O gün işte
Salonun ortasında diğerlerini izledim önce.
Kimisi sessizce esniyor,
kimisi yavaşça eğiliyordu.
Ben?
Ben sadece nefes aldım.
O kadar.

İlk defa gerçekten oradaydım.
Omuzlarım düşmüştü,
yüzüm gergindi, başım hala sızlıyordu ama…
İçimde küçük, neredeyse utangaç bir his kıpırdadı.
Sen bana bakmaya başladın.
Onun sesi artık tehdit gibi değil,
eski bir dostun sesi gibiydi.

Acele yok dedi sanki.
Dinle, dinlersen yol çıkar ortaya.
Ve o an fark ettim.
İyileşmek, ağrının yok olması değilmiş.
İyileşmek,
kendini duymaya başlamanın diğer adıymış.

redfer

İlyas Kaplan
Kayıt Tarihi : 27.11.2025 00:45:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!