İnsanın doğasında bağ kurma isteği vardır. Sevilmek, anlaşılmak, değer görmek... Bunlar ruhun temel ihtiyaçlarıdır. Ancak bazen bu ihtiyaçlar öyle derinleşir ki, kendini sevdirmek uğruna kendi benliğini yok saymaya başlarsın. Sevgiye ulaşmak için sürekli veren, sürekli anlayan, sürekli susan biri olursun. Ve bir gün fark edersin: seni sevmelerini beklerken, sen kendini unutmuşsun. Psikolojik olarak bu, “benlik yitimi”nin (self-loss) başlangıcıdır. Kendini başkalarının mutluluğuna adadıkça, kendi iç dünyanda boşluk oluşur. Bu boşluk, zamanla değersizlik hissine dönüşür. Çünkü birine fazla anlam yüklemek, kendi anlamını azaltmaktır. Sen kendini geri plana aldıkça, karşındaki kişi seni oraya ait sanır. Ve o an, içsel dengen yavaşça bozulur. Kendine değer vermek bencillik değildir; ruh sağlığının temelidir.
Özsaygısı yüksek insan, kendi sınırlarını bilir.
“Hayır” demekten korkmaz, çünkü kendini kaybetmekten korkar.
Kendini sevmek, mükemmel olmak değil; eksiklerinle barışmaktır. Ağladığın, düştüğün, hata yaptığın anlarda bile kendine sarılabilmektir.
Bu bir güç göstergesidir — sessiz ama sarsılmaz bir güç. Kendini sevmeyen biri, dış dünyanın sevgisine mahkûm olur. Sürekli başkalarından onay bekler, beğenilmezse yıkılır. Ama kendini seven biri, kimsenin onayına ihtiyaç duymaz.
Çünkü bilir ki, en büyük onay kendi kalbinden gelir.
Ruhsal olarak bu, “öz yeterlilik”tir (self-efficacy).
Doğrusu bunu hiç düşünmemiştim..
Seni tanımadan
Hele seni böyle deli divane sevmeden
Yalnızlık güzeldir diyordum
Al başını, kaç bu şehirden
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta