Gelir şuracıkta,
Şu ağacın altında dinlenirdi.
İhtiyar değirmenci,
Tütün dolu paslı kutusundan
Kalın bir sigara sarar,
Mavi dumanlarını
Yıllar oldu ayrı kaldık mekandan
Bizi hatırlayan soran oldumu?
Yüzümüzde hüzün, gözlerimizde yaş,
Özlemimizi bilen duyan oldumu?
Kurduna, kuşuna, hasret kalmışız
Sonuna kadar beklemek gerekli
Sonbaharların makus talihini.
Yaprak dökümünün son bulmasını
Ve de hoyrat rüzgarların dinmesini.
Özlemle beklenir tan yerinin ağarması
Navi göğüslerini
Tekrar, tekrar batırdılar sulara,
Yorgunluklarını bıraktılar
Bir güzel yıkandılar.
Kana,kana, su içtiler
Her içişte gökyüzüne baktılar
Anlamalısın bu dünya halini
Gece gündüz demezler,
Ne halde olduğunu bilmezler,
Acımasızca kırtlağına çökerler.
Acıdır; maalesef şimdi böyle oldu:
Savaşın korkunç yıkıntıları,
Zayıflamış solgun insanlarda
Daha çarpıcı görünüyodu;
Ormanlar tutuşmuş alev, alev, yanıyordu.
Ordular savaş yorgunuydu.
Tam ortasındayız parçalanmanın
Görmezlikler, duymazlıklar boşuna
Ayak uydurulamaz oldu evrenimizin
Ne yazına, ne de kışına.
Tam ortasındayız yoksunlukların,
Bu şehrin uzun, uzun kavakları
Bir bozkır kurdu gibi haşindiler.
Serinlettiğini sandığın rüzgarları
Esi,esip, seni sersemlettiler.
Anlamaya vaktin olamadı
Olur da, bir gün yolunuz düşer
Bizim buralardan geçerseniz;
Bizi de hatırlayın
Bir selam vermeden geçmeyin.
Koyu gölgelerinde sizi ağırlayacak
Ceviz ağaçlarımız vardır;
Yaşamda üç şeye çok üzülürüm:
Çocukların terkedilişine,
Yaşlıların itilip kakılışına,
Ve de canlıların yokedilişine.
Bunların hiç birisinin
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!