📜 KAYGUSUZ SÖYLENCESİ: KİBİRDEN HAKİKAT'E YOLCULUK
BİRİNCİ KISIM: KİBRİN OKU VE PİRİN KERAMETİ
Sahne 1: Alâiye Sarayı'nda Suret-i İman'a İsyan
Deniz durgun göl gibi, gitgide genişliyor
Sular kayalıklarda nurdan izler işliyor,
Engine sarkan gökler baştan başa yıldızlı..
Şimdi göğsümde kalbim çarpıyor hızlı hızlı.
Göklerden bir yıldızın gölgesi düşmüş suya
Devamını Oku
Sular kayalıklarda nurdan izler işliyor,
Engine sarkan gökler baştan başa yıldızlı..
Şimdi göğsümde kalbim çarpıyor hızlı hızlı.
Göklerden bir yıldızın gölgesi düşmüş suya



ahtapot ayaklı ve üstünde insanların
ancak kuğu gölü balesi figürleri ile
ilerleyebildikleri bir kent üstgeçidinin,
ömür törpüsü uğultulu ses kirliliği pisliğinden,
kuduz köpekten kaçar gibi kaçıp,
ecdat yadigârı, geniş ve huzurlu ön avlusu
ve bilge sütunları olan,
kibirsiz mimarili bir kamu binasının
önünden geçerken,
bahçe saatine baktım,
09:25;
evet günümüz insanlarının,
birbirini arayabilir olduğu güya \medenî\ vakte,
otuzbeş kalaydı ve anladım ki,
hikmetleri bilinmediğinde trafik ışıkları dahi,
sadece aptallaradır…,
oysa ki basit arkadaş;
sabırsızlanmadan sükûnetle kırmızıda bekleyip,
yeşilde mutluluk içinde geçeceksin karşıya,
şu kirli sarıya gelince,
hayat onu takmaz ve hazır da olmaz kimse zaten,
ki bir anlıktır…,
hayat trafiği var bir de işte,
hayat trafiği,
örümcek ağından yuvalardaki cinayetler;
kan donduruyor,
kırmızıda…,
ve sen cellat;
bir yaşama her son verişinde,
son sözün söylenmesine anlayış tanıman,
insanın gözüne sokulmuş bir
eros oku değil midir…,
söyle; değil midir,
ki tutucu bir adamım ben çok doğru,
bir yol tuttu mu;
geriye çevrilmem öyle kolay kolay,
ama yalnız,
geri çevrilmenin muhabbete gitmek,
anlamına geldiğine inanırsam,
yön tanımaz olurum ve kararır gözlerim,
evet;
çizgisi orta yerde,
bağnazıyım gerçek hayatın…,
peki şimdi söyle güzel kardeşim,
tam olarak sen neredesin,
bak kaç ömürdür buradayım,
bu denizin karşısında…,
ve ne kadar zaman oldu,
yine hiçliğimle bekliyorum,
kıpırdamadan, eylemsiz seni…;
intiharı seçmiş bir balina kadar ölü,
kıyıya vurmuş ve cansız…,
denizdeyim…,
tam karşısında,
kıpırtısızlığını delecek ilk dalgayı yakalamak için,
gözlerimi kırpmadan bekliyorum…,
kafamı kaldırıp bir an göğe baksam,
yine orada kim olsa bilir,
o şımarık,
tembel ve inatçı bulut…,
sahi şu içi geçmiş dünyanın tepesindeki
bulutlar renk değişmez mi hiç,
hep o puslu gri,
/kaç gündür aralıksız yağan rahmetten/
ki bir iç ses daha evet,
sıkılmaz mı hiç bu inatçı bulut çakılı kalmaktan,
ve hep aynı hoşnutlukta…;
renklerden gri, gri, gri,
kaç fitten bana bakar sorsan,
/hey;
hep maviyi bekleyen,
/çekil aşağımdan;
ki deniz suyu,
köpük,
bulanık burnumun ucu…;
ve sen bir yudum suyla niyetlenmiş,
susuzluktan içi yangın yeri maşuk;
çekip gittin gurbetinden sılana,
hokkabazın şapkadan tavşan çıkarması gibi,
sunamam sana bir cam kâse dolusu su şimdi,
ki iç okyanus gözlerimin hayalini kana kana ki,
dualarım,
içini daha da kanatacak,
bir kızıl gonca gül gibi…,
huzur esenli bir fecirde,
çok yakın ve uyanıktım sana,
ama bu gri sabahta çok uzaksın evet bana;
ah;
iki yanı körpe çınar ağaçlarıyla bezeli,
o atasız bulvarın çamur deryasına bulandığı gecede,
ve ayaklarımın yere basmadığı bir demde,
onca senelik yıkıntıdan,
ve virâneden çıkmışlığın yürek gücüyle
inerken yokuş aşağı, bildim ki;
vaktinden çok sonra gelen meşkin,
transandantal ve gizemli boyutlarını,
seyridir; aşk…,
ki neden anlamak bu kadar zor ve hayat,
bu kadar zor olmak zorunda mı,
senkronize kederlerimiz ya hû;
ah kalbimin kamburu aşk,
içimin güvesi…,
ve üvey düşlerimin
silsilesi sağlamlardan el almış efendisi,
bırak beni;
acının eşiğindeyim,
telaşla düşüyorum maviden,
oysa sen inatla,
yüzümde susan nehre atıyorsun kendini,
yalvarıyorum sana,
kemirip bitir senden kalan ne varsa,
ki her sabah aynı ezan sesi geçerken uykumdan
duasıdır kalbimin,
ya rab, al bu sevdayı benden…,
uyan mahmur yüreğim,
ve sesin kısılana dek ağla şimdi...,
ah;
Bu şiir ile ilgili 1 tane yorum bulunmakta