Güzel annem,
.......Birkaç gün sonra iki ayımı tamamlayacağım burada. Havalar öyle sıcak ki bu günlerde. Geldiğim günden bu yana bir damla yağmur düşmedi toprağa. Ve ben hiçbir zaman buradaki kadar kızgın görmemiştim güneşi.
.......Ancak ne kadar kinini kusar gibi yakıyor olsa da tenimizi kimse güneşin batmasını istemiyor.Buradaki herkes geceden korkuyor anne, tıpkı karanlıktan korkan çocuklar gibi. Çünkü buranın geceleri büyük şehirlerdeki parıltılı gecelere hiç benzemiyor. Alabildiğine uzanan dağlarda, alabildiğine karanlık, çok uzaklarda tek tük yanan ışıklar ve ufak bir ses bölmeye yetiyor bıçak sırtında uyunan uykuları.
.......Herkes sorular soruyor kendine sürekli. Neden ben, neden bir başkası değil? Ben de soruyordum bu soruyu kendime ilk zamanlarda. Ama alışmak; olmuş olanı kabullenmek bir anlamda. Bizim yerimizde olmasını istediklerimizde soracaklardı bu soruyu elbet kendilerine. Yani anlayacağın güzel annem hasretin üç beş nöbetini tutmak bize düştü sürekli kanamakta olan ülkemde.
.......Her an daha da çok özlüyorum şehrimi ve sizleri. Deniz kokusu hala burnumda. Hala duyar gibi oluyorum gökyüzünde martı çığlıklarını.
.......İnsan doğduğu yerin havasına suyuna alıştığı için özlüyor besbelli. Sırf bu yüzden bir şehri sevebiliyor insan. Onu oraya bağlayacak hiç bir şey olmasa da. Hatta o şehirde hiçbir şey olmasa da bir şehri sevebiliyor insan. İnsanların doğdukları yere bu kadar bağlı olması bundan elbette. Düşünsene hayatında denizi görmemiş biri nasıl özlem duyar sonsuz maviliğe.
Bütün sabahları üşüdüğüm
Bütün gördüğüm senli günlerim, onlar da gitsin
İçimde bir şarkı
Gözümde bir ışık kalmıştı herşeye inat
Kapat gözlerimi, sevdiğim anlar da gitsin