Dil damağımda, dişlerimin arasında durur,
Ama söyledikleri hep kalbimin sesi.
"Nasılsın?" dediğimde aslında,
"Seni özledim," demek isterim.
"İyiyim," derken,
"Yorgunum," diye haykırır içim.
"Güzel hava," deyince aslında,
"Yalnızlığım soğuk," demek isterim.
"Yorgunum," derken,
"Dokun bana," diye titrer ellerim.
Beden bir kabuk, içinde midye gibi;
Sözler, sakladığım inciler.
Gülümserim ama gözlerim ıslak,
Dudaklarım "Mutluyum," der, yüreğim titrer.
Ne garip değil mi?
Ağzımdan çıkan, ruhumun gölgesi.
Bir çocuk ağlar mesela,
"Canım acıdı," diye bağırır.
Aslında,
"Sarıl bana," demektir bu.
Bir sevgili "Git," dese,
"Kal," diye yakarır gözyaşları.
Market kuyruğunda önümde duran teyze,
"Domates pahalı," diye söylenir.
Duymazsın belki ama aslında,
"Kocam artık beni dinlemiyor," der.
İşte dil böyle bir şey:
Bedenin tercümanı, ruhun şifresi.
Sessizlik bile konuşur aslında—
Çığlık çığlığa bir mektup.
Çay bardağının kenarındaki ruj izi,
Sabah giyilip çıkarılan o kırık bileklik,
Yastıkta kuruyan tuzlu bir iz…
Sözler uçar,
Ama sakladığın her "gerçek",
Bir gün dökülür dilinin ucundan…
Çünkü dil bedende yaşar,
Ama ruhun ta kendisidir.
Belki de gerçek aşk,
Söze ihtiyaç duymayan bir dildir.
Çünkü dil düşer, kelimeler kırılır,
Ama gözlerin söylediği hiç solmaz.
Biliyor musun?
En derin sırlar,
İki kalbin sessiz frekansında saklıdır…
Huban Asena Özkan
Kayıt Tarihi : 12.4.2025 13:36:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!