Öylesine inanmışım ki sana
Sahrada suya
Zulmette nura
Kabirde hayata
İnanır gibi
Öylesine eksik kalmışsın ki bende
Konuştu akrebim ve uyandı vakit
Şimdi fıstık çamlarına akşam olmuştur
Martı kanatlarını örten sisli bir geçit
Boğazın kızıl yüzüne mâil olmuştur
Bu akşamı beklemek, seni beklemekten başka
Farz et ki buluşmuşuz gün bitiminde
Aynı çizgiye dokunuyorken bütün saatler
Kırlardaki tüm çiçeklerin mevsiminde açılması
Düşlerime dokunurken gözlerimin açılması gibi
Farz et ki açılmışız bir kıyı çizgisinde
Gördün ya ey ellerimin efendisi!
Bize yine vakit nakittir dediler
Günler biriktirdim cebimde usul usul
Harcadı gençliğimi görünmez efendiler
Siz bilmeseniz de zenginliğimi
Neden imkansızdır unutmak
Habil ve Kabil’i
Neden doğar bir yerde kan dendi mi
Kardeşlik türküleri
Savaşı arzulayacak kadar güçlü,
Sen daha gitmedin mi be çocuk
Sıla sevdalısı olma bu kadar
Orada kısa sürer çiçekli bahar
Daha öğrenemedin mi çocuk
Sen daha görmedin mi be çocuk
Ağıtlarla son buldu yine sevda türküsü
Kül etti tüm maziyi, yaktığım gül tütsüsü
Seraptan şarap içmek ve sahrayla sevişmek
Aşkın kaderinde yok zulmetten güne düşmek
Yıldızlarla avunmak kalbe derman olmuyor
Can verse de bir yıldız, ışığı kaybolmuyor
Masada ince bir anahtar duruyordu
Odanın anahtarı, odaların ve evin anahtarı
Evlerin ve kapıların anahtarı
Kapılar anahtara selam duruyordu
Çünkü bu anahtar kilitli her şeyin anahtarı
Dilsiz bir çocuğun nutkunu açan anahtar
Senin yaşamak dediğin
Bir kırlangıç kuşunun
Kanatlarındaki telaş
Özgürlük satılıksa
Solucan kadar yavaş
Şu yaşamak dediğin
Yıllar yıllar önceymiş
Kuşanıp ipekten bir maviliği
Bana gelmişsin
Bembeyaz bulutlar dökülürmüş eteğinden
Sarıp bedenine güz kokulu rüzgarları
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!