dışardan ıslak,içerden buğulu camdan şehre bakıyordu, güneşin batışıyla montunu giydi,şemsiyeye uzanan elini çekip kalın büyük atkısını kavradı...hızlıca botlarını giyip, atkıyı başına dolayıp, yağmur bulutlarıyla iyice kararmış caddede yürümeye başladı.
minik ve hızlı damlalar yüzüne doğru çarparken soğuk havayı yüzünde daha iyi hissediyordu... '
şehirde kaybolmak böyle birşeydi kimsenin kalbine dokunmadan bedenlere çarpıp hızla yürüyoruz sağlı sollu' diye düşündü.
varolduğunun tescili gibiydi kalabalıkta yürümek ama bir o kadarda kendi iç alemiyle yüzleşmenin kendi iç kalabalığını görmenin.
Her gün bu kadar güzel mi bu deniz?
Böyle mi görünür gökyüzü her zaman?
Her zaman güzel mi bu kadar,
Bu eşya, bu pencere?
Değil,
Vallahi değil;
Devamını Oku
Böyle mi görünür gökyüzü her zaman?
Her zaman güzel mi bu kadar,
Bu eşya, bu pencere?
Değil,
Vallahi değil;