Güneş, yavaş bir hatırlama gibi
sürünüyor kentin taşlarına.
Kuşlar dönmekten vazgeçmiş,
bir yerlere varmak istemiyorlar artık.
Ben de istemiyorum.
Ne dönmek,
ne varmak.
Kızıl bir sessizlik örülüyor göğe,
gölgem bile hafifçe uzaklaşıyor benden —
sanki ben olmaktan yorulmuş.
Bir pencere açılıyor içerimde,
pervazı eski, rüzgarı tanıdık.
Bir sandalye duruyor orada,
oturmuşum belki —
ya da sadece hatırlıyorum oturduğumu.
Zamanın beli bükülmüş,
ama hâlâ bekliyor.
Neyi?
Bilmiyorum.
Belki de hiçbir şeyi.
Güzelliği var bu anlamsızlığın.
Acının da bir estetiği oluyor bazı akşamlarda.
Gidişler, gelişleri taklit ediyor,
ve kimse fark etmiyor bunu.
Bu saatlerde rüzgâr dua eder,
insan ise sadece dinler.
Sadece renkler konuşur —
yanık turuncu, solgun altın,
biraz da mavi, eğer dikkatle bakarsan.
Ve ben,
ne hatırlamak istiyorum tam olarak
ne de unutmak zorundayım.
Arada bir yerdeyim.
İkindiyle gece arasında,
kendimle kim olduğumu unuttuğum yerde.
Kayıt Tarihi : 24.6.2025 20:12:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!