Her daim öküzün altında buzağı ararsan,
Boynuzlarını kalbinin derinlilerinde bulursun.
Zelveyi ineğe boyunduruk takıp vurursan,
Akşama içecek ayranı, asla bulamazsın…
Kefede tasarladığın adaleti halka sunmakla,
Güldüm, geçtim, yazmaktan,
Utandım, böyle yerde oturmaktan,
Söylenen sözlerle, Ney’in sesini,
Bağdaştıramadım ses düzenini.
Dansözler, horon tepmeye başladı,
Hokkabaz cambazların arasında.
Ben, bir gül sevdim,
Ben, onu karşılıksız sevdim.
O, etrafına hep gülsün istedim,
Onun kokuları, gönüllere ulaşsın istedim.
Ben, bir gül sevdim,
Kur’an-ı her an okuyalım,
Emr-i bil Ma’rufa uyalım,
An-il Münkerden kaçınalım,
Gönüllerimiz bayram etsin.
Peygamberimizi rehber edinelim,
Seninle Rabbim tanıştırdı, memnun oldum,
Dostluğun ve içtenliğinle samimi oldum.
Yalanı bilmedin, kimsenin arkasından konuşmadın,
Arkadaşlarını kırmamak için elinden geleni yaptın.
Karanlık, içimde yüzüyorsun sen benim,
Yıldızlara, aya ve bütün canlılara,
Set çekerek, ruhuma giriyorsun sen benim.
İnsan, cin uyur; ruhum gezer ucun ucun,
Kâh çağlar, kâh çağlamaz uzun uzun;
Dostluğumuz en uç noktaya ulaşınca,
Ürkek ceylan gibi derinden derinden baktı,
Etrafındaki insanları bir izmarit gibi yaktı,
Bakışları; çile, ızdırap ve acı doluydu,
Aldatılmışlık, terk edilmişlik doluydu.
Etrafına güvensizlikler duvarı örülmüştü,
Güzel ormanım, güzel ormanım;
Sararmış yapraklarının eşsiz güzelliği,
Bizleri büyüledi ve büyüledi…
Sararan yapraklar, bir bir dökülüyordu;
Sonsuzluk sonsuzluğuna, ilk adımını atıyordu.
Ormandaki yeşil yaprakların,
Temiz hava onlarındır,
Özgürlükler onlarındır,
Sevgi onlarındır,
Kardeşlik onlarındır,
Tefekkür onlarındır…
Otlar, ekinler diz boyu olmuş,
Zorda kalan bir kedinin feryat sesleri,
Gecenin düğümlendiği bir anda,
Horoz sesleriyle yükseliyordu,
Beton yığınları arasında…
Hilal gizlenmiş, meydan karanlıklara kalmış,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!