Bir burukluk var, duygu yüklü sinemde,
Parlayan bir yıldız yok, düşüncesiz tepemde.
Etraf karanlık, sokaklar ıssız, bomboş,
Arada sırada karşıma çıkıyor bir sarhoş.
Sorarım, çılgınca sevincin nedendir?
Düşüp de kalkamayışımıza,
Kırılan kol ve kanatlarımıza,
Akan masum kanlarımıza,
Gelin hep birlikte ağlayalım…
Dinmemiş gözyaşı ve kanımıza,
Haklı çoğunlukların olduğu bir karargâha,
Hâkim olmuş mutlu bir azınlık;
Çoğunluk birbirlerinin altını oyarken,
Azınlıklar piramidin tepesine tırmanmış...
Ağaçların rengârenk meyveleriyle,
Orhan Gazi’nin besmelesiyle açılan Bursa,
O günden sonra ermişti, nurlu sabaha.
Koca yapıtlar, İslam’ın ruhunu taşıyan,
İnciler saçıyordu, etrafına her an.
Ben, İslam’ı bu eserlerde görüyorum,
Tabiatın ölüp, ruhların saflaştığı,
Ağaçların yapraklarını döküp,
Gövdelerinin kökleştiği;
Kırılma noktasını oluşturan,
İinceldiği yerden,
Bir yarısı hayata elvada derken,
Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar,
Günlerim, onuncu köyde geçti.
Çocuklarıma helal rızık getirdim,
Haram lokmayı, elimin tersiyle geri çevirdim.
Kumar yüzünden, aileleri bozulanlara üzüldüm,
Onların dertleriyle, dertlenmeye çalıştım…
Ormanların güzelim ağaçlarının kardeşliğini,
Gördüm, bu sabah dağların derinliklerinde,
Selamlaştık, hem de selamların en güzeliyle.
Çam ağaçları daha çoktu,
Onların sesleri daha gür çıkıyordu,
Çokluğunu ve güçlü oluşunu,
Kalbimdeki fırtına, neden dinmez?
Sakinlik bana, neden acır?
Dağlara çıkarım, dağlar yan bakar,
Kar, soğutmaz beni, fırınlara atar,
Yağmur, gözlerime yaş vermez,
Muson ikliminde…
İlklerimize kadar buz tutarız,
Seninle bir sıcaklık hissederiz.
Dokunduğun karları eritirsin,
Dereleri doldurup, coşturursun.
Seninle bulutlar dağlardan dağlara,
Uçuşur durur, orman orman…
Aşkım ağladı durdu; sabahlara kadar,
Sabahlar uzadıkça uzadı,
Gözyaşlarım aktıkça aktı,
Bulutlara köprü kurarak;
Uykum çadır kurdu,
Mezarımın derinliklerine.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!