ibrahim
içimdeki putları devir
elindeki baltayla
kırılan putların yerine
yenilerini koyan kim
güneş buzdan evimi yıktı
Meydan mI verirdim bu ayrılığa?
Bilseydim bu kadar zor olduğunu.
Bilseydim dünyanın böyle karanlık,
Bilseydim bu kadar dar olduğunu.
Dilimden sıçrayan bir kıvılcımın
Devamını Oku
Bilseydim bu kadar zor olduğunu.
Bilseydim dünyanın böyle karanlık,
Bilseydim bu kadar dar olduğunu.
Dilimden sıçrayan bir kıvılcımın
Ustanız için bir küçük sözüm var:
İnşallah böyle gitmemiştir.
Çünkü (bir şiir olarak) ÇOK SAĞLAM BU ŞİİRdeki hiyerarşi putları kıran Hz. İbrahim'den Allah'a yükselirken sondaki mısra ile (ki bu şiirin kalbidir) dönüşümlü olarak en başa dönüp bütün kim sorularının cevabını Allah yapar.
Kimileri bu durumda sevinç duyabilir. Gecenin erken saatlerinde arkadaşlarla yaptığımız analizde bu şiirin 'Kader kavramına vahldet-i vücud aynasını tuttuğu' konusunda hemen hemen hemfikir olmuştuk. Ne yazık ki varsa Sırat'tan daha geniş, Sırat'tan daha dar olabilen bir başka kavram, işte o marifetullahtır. Burada ''Ateş İbrahim'i yakmadı'' diye sürekli tekrarlarken aynı ateşin bizleri bal gibi yaktığını da unutmayalım.
İnşallah böyle gitmemiştir diyorum, marifetle gittiğini ummak istiyorum çünkü (mademki konumuz işte önümüzdeki şu şiirdir)
''İbrahim
Gönlümü put sanıp kıran kim''
mısraları için çok sağlam bir tevile ihtiyaç vardır.
Birleme yapıldıktan sonra sorulan bu soru sanıldığından çok daha manidardır zîrâ.
Şâirin ilgi duyup araştırdığı diğer dinlere gelince:
Bu dinleri aklı başında birinin ilgi duyup araştırmaması anlaşılır gibi değil. Bana göre (kişisel kanaatim olup bağlayıcı değildir) zirvesinde Budizm ve Konfiçyüsyanizm olan bu doğu dinlerinin pek çoğu evvelce kavimlere geldiği bilinen peygamberlerin bozulmuş öğretilerinin kalıntılarıdır. Kendine kitap verilenlerin dinlerini bile insanların ne hale getirdiği dikkate alınırsa böyle düşünmek çok güç de değildir.
Saygıyla.
nedeni ve nedenin doğurduğu sonuçları kendinde saklayan şair...sorularla test ediyor bunu okurlar üzerinde...ben yanıtsız kalabilirim ama,yanıtını bulanlara selamlar olsun benden....
karmaşık bir hayatın,karmaşık algıları olur elbet...onları dile getirebilmek herkesin harcı değildir ki;bunu başarandır Halet Çelebi..
bir çocuk oyunu vardır hani 'dön dön dönelim' adındaki; o çocuk oyununun ruhunu taşır Halet Çelebi şiirleri...
insan-gerçek-inanış arasına kurulmuş bir hamağa atar okurları o..sallan bakalım sallan!...:)))üstünde gök,altında toprak,içinde bir rüzgar......meltemi aşk,poyrazı ölüm...daha koymadım ayrılığın adını!..:))))
'kim?!..' sorusuna verecek yanıtım da yoktur billahi!..sırayı güden olgular içinde yaşayarak geçer gider zaman...ardında koşmak yerine,sondan başa doğru yürümek en iyisi belki,bilmiyorum!..
bıraktığımız yerde
duruyor mu acep
bıraktıklarımız!?
put bile olsa onlar...
''zamansız bahçe''
maalesef hala yerlerine koymalar devam eder..
güzeldi
kutlarım...
İbrahim; Putlar kırıldı.Buzlar eridi.Boyunlar kırıldı.Güneş lehim yaptı , lehim!Sonuçta Asma bah
çeleri de yok oldu.Dünya, hangi güzele kalmış ki...İnsanlarda kalan aklı selim.Sorgulayan şiir.Belkide yenilikleri arayan bir şiir !.Saygılarımla.
09.06.2010 // Ankara /*/ Nazır Çiftçi
Uzun zamandır bu sitede günün şiiri hakkında yorumda bulunmuyordum.Gördüğüm kadarıyla Üstad Asaf Halet Çelebi buraya konuk olarak gelerek bizlere fikir alış - verişi yapma fırsatını ölümünden sonra bile sunmuştur.Mekanı cennet olsun.
Bu şiire yorum yapmak benim bilgi düzeyimi aşar.
Gönül Calabın tahtı, CALAP gönüle baktı
İki cihan bedbahtı, kim gönül yıkar ise
YUNUS EMRE
Her insan’da bulunan nefs çok tehlikeli ve 72 şeytan güçünde bu varlığın ne tabanı ne tavanı var eyer insan nefsini nemruttan aşağı görmezse durmadan putlarla uğraşır. Bu gönül e sürekli şirk bulaşır. Ancak bu putlara İbrahim ulaşır. Yani iman. İman kor olsa al eline ateş hazreti İbrahim’i yakmadı bile
Nasreddin Hoca bir gün oğlunu yanına alır ve merkebi ile birlikte pazara gitmek üzere yola çıkar. Yolculuk esnasında önce oğlunu merkebe bindirir, kendi yayan yürümeye başlar. Yanlarından geçenler Hoca'yı, yaya oğlunu eşeğin üstünde görünce kendi aralarında oğlunun da duyacağı şekilde;
- 'Hey gidi zamane gençleri! Utanmadan kendi merkebin üstüne kurulmuş, ihtiyar babasını yayan yürütüyor...' diye fısıldaşırlar. Bunu duyan oğlu rahatsız olur ve;
- 'Baba! Bin şu merkebe! Bana sitem ediyorlar! ' der. Bunun üzerine, Hoca biner, oğlu yürümeye başlar. Bir müddet böyle giderler. Bu kez karşılarına çıkan bir tanıdık Hoca'ya çıkışır:
- 'Hocam! Senin kemiklerin sertleşmiş, bu oğlun daha taze. Onu bu kadar ezmek doğru mu? ' der. Hoca oğlunu da merkebin terkisine alır. Daha birkaç adım gitmeden hayvana acıyanların:
- 'Bakın şunlara! Hiç merhametleri de yok! Küçücük merkebe iki kişi binmişler! Utanır insan! ' diye konuştuklarını duyan Hoca da, oğlu da merkepten inerler. Hayvan önde, onlar arkada yaya yola revan olurlar. Onları görenler gülerek:
- 'Allah! Allah! Dünyada ne şaşkın insanlar var? Merkep önde bomboş gidiyor, bunlar da yaya yürüyorlar! ' dediklerini duyunca Hoca ellerini açar ve şöyle der.
- 'Ey Allâh'ım! Halkın dilinden kurtulabilen var mı? '
-----------
Açıkça görüleceği üzere bu fıkrada (aslında kıssa) hiçbir şeyden etkilenmeyen en rahat varlık, eşektir.
(Bu not buraya eşeğe gıpta edildiği için eklenmiştir)
-----------
Bu mesaj bu sayfada yazılan hiçbir şeye cevap değildir.
Daha doğrusu sadece belli bazı günlerin cevabı değildir. Çok sevdiğim bir şâir arkadaşımın bu sayfaya yazıyor olmamla ilgili bana söylediklerine cevaptır.
-----------
Kimseyi kimseye emanet etmiyorum.
Kim yarattıysa o korusun
Bana ne!
Eskiler bir geleneğe bağlı kalmakla birlikte o geleneğe ait kuralları asrın idraki içinden yenileyenlere müceddid derlerdi..
tasavvufi geleneklere veya buna mümasil başka inançlara ait sırlar esasında inisiyasyon değimiz el verme yöntemiyle üstad tarafından eğitimi alanın mertebelerine göre verilir..
Bu iç disipline ait bilgiler halka arz edilirken sembollere aktarılır ..
Bu gelenek damarı ile kesin bağlantısı olan ve müridliği bilinen asaf haletin kullandığı bu sembolik dil oldukça sıkı ve bir o kadar da kapalıdır..
Ben buradaki esrarın bir açılımını sezai karakoçta gördüğüme inanıyorum..
Ve bu ''açılımı'' buraya almak istiyorum..
Gerçi bu çözülemeyen bir konuyu uzatmak için bir alt komisyona havale etmek gibi oluyor ama ..varsın olsun
:)
Ülkendeki kuşlardan ne haber vardır
Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır
Aşk celladından ne çıkar madem ki yar vardır
Yoktan da vardan da ötede bir Var vardır
Hep suç bende değil beni yakıp yıkan bir nazar vardır
O şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır
Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır
Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır
Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır
Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır
Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır
Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır
Göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır
Senden ümit kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Sezai Karakoç-Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine-II
Güzel bir şiir okudum.
Beni gerçekten 'İrem'e götürdü.
Şiiri bir kaç boyutta açmak mümkün.
Sağ olsun arkadaşlar, güzel yorumlar var
Sayfamız 'put'lardan temizlenmiş, elhemdüllilah
Şiir kabesine dönmüş
İnsanın gönlü çiçek gibi açılıyor.
Şiie bir de başka yönden baksak, arkadaşlar
Tabi sonuncu 'kim' ALLAH olamaz
Evliya ne dersin?
Bu şiir ile ilgili 127 tane yorum bulunmakta