İbrahim Miraç Bektaş Şiirleri - Şair İbr ...

İbrahim Miraç Bektaş

Kendi memleketimde gurbetteyim, sıla hasreti değil yanan bu ateş...
Avuçlarımda mazide kalmış bir mektup sayfası ve yetim kalan hasret mısraları dolu dizelerim...
Üşüyen Ekim güneşinin altında, hüzünlü bir tambur tınısı çalıyor kapılarımı sessizce...
Gelen her misafir hüznün habercisi; her misafir kaybolmayacak anıdır bitmeyen gecelerde...
Oysaki bir bardak özlem koymuştum tek şekerlik umutlarla; onlarsa karıştırmadan gittiler birer birer...
Kendi memleketimde gurbetteyim şimdi, yabancı kelâmlar çalınıyor kulağıma...

Devamını Oku
İbrahim Miraç Bektaş

Ey Yâr! Gözlerim saçlarını annesi taramamış kimsesiz çocukların yüreğinde kayboluyor yavaş yavaş...
Dumansız bir ateş yanıyor içimde...
Kimseler bilmesin, kimseler görmesin ne olur; utanıyorum...
Parmaklarımda tütün sarısı sevdaların izi ve kirpiklerimde son gecenin hatırası saklı benim...
Çocukluğumun sobası ısıtıyor içimi ve burnumda mandalina kokusu var geceden kalma...
Ağır yorganların altında uyuyorum sessizce...

Devamını Oku
İbrahim Miraç Bektaş

Saman kağıdına dökülen son damla mürekkep kadar tükendi hayallerimiz.
Posta trenleri getirecek son mektubu ve son trende bulacaksın kaybolan çocukluğunu.
Sararmış sayfalara akan damlalar konuşacak seninle; yabancı ruhlar ile uyuduğun boş yastıklarda...

Devamını Oku
İbrahim Miraç Bektaş

Bahçelere bahar getiren gönlüm karardı kuruyan dağ çiçeğinin yaprağında...
Oysaki bahçelerine bahar getirmiştim senin; bilemezdim kışı bu kadar sevdiğini avuçlarının...
Ayaklarım üşüyor topraklarında ve bir kışı daha geçiremez ruhum yalın ayak; sessiz ve sevgisiz...
Yüzüne bakmıyorum artık ve karlı kaldırım taşlarındaki ayak izlerine takılıyor gözlerim.
Yüzün silinmeye başlıyor yağan kar ile gizli mabedimden.
Bırak güzel kalsın yâdımdaki silüetin ya da geri çağır bitmeyen baharları...

Devamını Oku
İbrahim Miraç Bektaş

Gözyaşını sileyim diye ağlatmıyorum seni; bırak dökülsün puslu gözlerinden kimsesizliğin.
Soğuk avuçlarında ısınan su damlasına sığdırdığın hayaller kadar gerçek gördüğün bu rüya.
Yağmurlar ve topraklar şahit olsun, geçmeyecek bu güzel koku...
Titreyen ruhunda açan çiçekleri bahçelerimde büyüteceğim.
Ve yine yağmurlar ve topraklar şahit olsun, çamurlu ellerim tutacak çocukluğunu...
Biliyorum... Oradasın...

Devamını Oku
İbrahim Miraç Bektaş

Yansımalar aldattı çocuksu gülümsemeleri.
Fırtınaların güvenli limanı olmaktı umutlarımızı yeşerten ve yeşeren umutlar çaresiz bıraktı umutsuz çocukları.
Elbiselerle dolu boş kaldırımlarda aramak seni, sana hasret çıplak ayakların kanayan izlerinde...

Devamını Oku
İbrahim Miraç Bektaş

Yarınları unutan kalpler karanlıkta kalacak.
Gaz lambasının titrek alevi ısıtmayacak avuçlarımızı...
Kokusuz çiçeklerde aranan şefkat, diken olacak sonbahar günü...
Ve ne baharlar çağıracak Yusuf'u ne de yağmurlar getirecek Züleyha'yı...

Devamını Oku
İbrahim Miraç Bektaş

Ne akılda kalır güzel günler, ne de hatırlanır yağmurun tadı...
Saçlarına sinmiş toprak kokusu da var, umut dolu gözlerin olduğu bir diyar da bu hikâyede...
Veremem sana zamanı bana aitmiş gibi; ama tutuyorum yine de avuçlarımda, yavaş yavaş akarken zamansız kum taneleri...

Devamını Oku
İbrahim Miraç Bektaş

Gökyüzünü seyrettiğin penceredeki yansıman kadar yâdımda kaldı gözlerin ve iki minare karşısında duran yüzün, yağan yağmurla siliniyor camdan yavaş yavaş; hüzne boğuluyor kirpiklerim...
Gelmeyecek sabahları beklerken her gece, bir kulağım seste diğeri de gurbet Türküleri dinliyor ve yine gelmeyecek sevgiliye yazılan şiirler avutuyor narin yüreğimi...
Bir yanda minareler, diğer yanda yüzün...
Bir yanda kimsesizliğim, diğer yanda sen...
Dipsiz kuyudaki Yusuf geliyor aklıma ve karanlık zindanlarda aydınlanan gençliğimin gölgesi düşüyor yüreğime.
Dipsiz kuyulardayım Ya Yusuf! Soğuk zindanlar üşütüyor yüreğimi, zincirler canımı yakıyor ve gözlerim Züleyha'yı arıyor zifiri karanlıkta...

Devamını Oku