Işıksız odaları aydınlatır sönmüş fenerler, kimsesiz ve yalnız evlerde...
Hayal kuran çocukların umudu ve "O"na seslenen kalpler tutacak elimizden...
Avuç avuç taşıdım Sevgilinin memleketine umutlarımı; ellerim toprak kokuyor Anne!
Bilemezdim baharı getirdiğim memleketin kışa mahkum edeceğini avuçlarımı.
Kardelenler umuttur zannederdim her bahardan önce ve baharda açan çiçeklerine güvendim Sevgilinin, şimdi kardelenler de çıksa kalmadı dermanım...
Ey Kalbimin Yâr'i! Kaldır beni düştüğüm yerden...
Kaybolalım hiç girilmemiş köylerin çamurlu yollarında, civan perçemi de bulalım.
Yeşil bir köyün sessiz yollarında tut bileklerimi, kardelenler umuttur diye fısılda; çiçek kokan parmaklarınla sev beni ve ıhlamur ağaçlarının yerini göster bana...
Bilinmez yolların tilkileri aydınlatır patikaları.
Karanlıktan gelen gözler gün ışığına hasret beklerken, kimseler göremez ay ışığında parlayan gözlerimi.
Kalbindeki süveydâ karartır gönlünü; hakikat ortadayken, iftira hakikatin olur yarınlarıma ve içimdeki çocuk ölür senden uzak şafakların aydınlığında...
Kasım yapraklarıyla sararan patikalarda yürüyorum bugün...
İçimde çalan bir sabah Türküsüdür bu; içten ve sıcak...
Dudaklarım sessiz, kaldırımlarda kalan gözlerim konuşuyor çocukluğuma...
Ve avuçlarımda kalan bir tutam sevgi; bir sabah Türküsü bir de kasım yaprakları...
Divit kağıda dokunduğu gün mürekkep gönülden aktı şiire; bitmesin istedik yarım kalan hikâyelerimiz ve parmak uçlarımızdaki katran karası mürekkep, kaybolmayacak bir ömür...
Helâk olmuş şehrin bağlarında arıyorum seni; Yemen'e yakın...
Çöle dönmüş kadim şehrin ortasında akan temiz bir ırmak bu ezelden...
Yüzün, İrem Bahçeleri'ndeki çiçeklere benziyor ve şiddetli bir fırtına yıkıyor evin duvarlarını...
Hurma ağaçları suya muhtaç, bense belli belirsiz seraplar görüyorum...
Neredesin Del Yâr? Acem şarkıları çalıyor bak kulağıma; vakitsiz mevsimlerin yağmurları ıslatamıyor artık ayaklarımı...
Endülüs'te bir dilenciyim ben, kaybolan sevdaların dilencisi...
Yitirmeden güzel sevdalar yaşadım gecikmiş yarınların akşamında...
Uzaklaşan gündüzler sevgiliye hasret beklerken, çoban yıldızı aydınlatıyor gecelerimi ve sessiz hasretler akıyor sakallarıma.
Aynı yıldızın altında, doğmasını bekliyorum güneşi umutsuz hayallerle...
Belki bir gün sabahlarım aydınlanır diye dolduruyor mürekkebim sahipsiz kâğıtları.
Uzak memleketlerin üvey evlatlarıyız biz ve konuşmadan sesleniriz birbirimize bitmeyen gecelerde...
Belki Sevgiliye hasret gözlerim, belki de şiire bulanmış parmaklarım hesap soracak bitmeyen gecelerden ve ne olur geçmesin artık ömrümden, kimsesiz sevda şiirleri...
Kızgın kuşlar büyüttük pencerelerimizde.
Ekmek kırıntılarında avunduk ve bulutlara özlem duyduk her yağmurlu gecede.
Ne penceredeki kuşlar ne de ekmek kırıntıları yeter yalnızlığımızı avutmaya.
Ne olur pencerene gelen kuşlara küsme bir daha, çünkü onlar getirecek güzel günleri ve dökülen sonbahar yaprakları ağlayacak masum kanatlarında...
Düşmeden yürüdüğümüz patikalarda, toprağı üzerinde küçük kırmızı bir dağ çiçeği bıraktım narin avuçlarına...
Başımızda duran kuşlar ve kediler, sonbaharı yaşıyor dökülen yapraklarında ormanın...
Duymazdık kuşlardan başka kimseyi ve şimdilerde tilkiler bile aydınlatamıyor artık gecelerimizi...
Her gece rüzgârı bekliyorum senin gibi, belki kuşlar duyar sesimi belki de kediler...
Kuruyan dağ çiçeğinde gizlenen nefesimi al ve rüzgârlara dök içini; belki kuşlar duyar sesini belki de kediler...
Etrafını saran karanlıklarda kayboldu gözlerin ve ben hiç duymadım ormandaki iblisleri...
Laçın'a bahar gelmiş, haradasan əziz dostum?
Yaza ne kaldı ki? Bak, avuçlarımda öz vatanımın toprağı duruyor Karabağ'dan...
Kızıl Elma'ya hasret yüreğimizde, ektiğin şu tohumlar Turan'adır; Hocalı'nın masum çocukları gibi temiz, anaların gözyaşları kadar günahsız...
Laçın'a bahar gelmiş əziz dostum!
Dilimde bin dua; ürəyim Kızıl Elma'da kaldı mənim...
Əziz Dostum Anar BULUD'a İthafen...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!