Sana dair bildiğim her şeyi unuttum,
bir çocuğun oyuncaklarını kırar gibi
tek tek bıraktım hatıralarını.
Minicik ellerin vardı,
üşüyen bir kuş gibi sokulurdun içime
ve ben,
güz soğuğunu seninle severdim.
Sarı yapraklar düşerken
birlikte susardık,
konuşmak gerekmezdi,
hüzün zaten bizim dilimizdi.
Sen sonbahara "benim mevsimim" derdin,
yağmurlar başlardı ardından,
gözlerin ıslanırdı önce,
sonra şehir.
Şimdi kimse bilmez,
bir sokak lambasının altında
nasıl eksildiğimizi.
Adın bir sokakta kaldı belki,
ya da bir eski defterin ilk sayfasında,
karalanmış bir şiir gibi.
Ben seni,
unutmuş gibi yapıp
hatırlıyorum.
Ve hüzün,
her seferinde senin sesinle başlıyor.
Kalbimde eski bir ev kaldı senden,
kapısı gıcırdayan, camı kırık,
içinde yalnızca hatıralar üşüyor.
Her gece,
bir mum yakar gibi seni anıyorum,
alev titriyor,
adını fısıldıyor duvarlar.
Oysa ne çok unuttum sanmıştım.
Gülüşünün yerini
bir çayın dumanı aldı önce,
sonra bir kitabın arasında
kuruyan yapraklar.
Hepsi sarardı,
senin gibi.
Bir varmışsın,
bir yokmuşsun,
arada kalmış bir şarkı gibi.
Sözleri eksik,
ezgisi yorgun.
Kendime bile anlatamıyorum artık seni.
"Biriydi işte," diyorum,
"Sonbaharı severdi."
Ama içimde,
sana ayrılmış bir yer hâlâ boş kalıyor,
kimse oturamıyor oraya.
Rüyalarıma bazen uğruyorsun,
yüzün flu, ellerin hâlâ minicik.
Bir şey demiyorsun,
yalnızca bakıyorsun,
belli ki sen de hatırlamıyorsun beni
ama hüzün…
hüzün bizi hâlâ tanıyor.
S.GÖL
Kayıt Tarihi : 11.7.2025 15:01:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!