Şimdi anlıyorum seni
Tahirle Zührede bir şifreydin
Nazım usta ne güzel tarif etmiş,
aşkın yüceliğini.
Ben ise tarif değil, yaşamak istedim
Yön keşfinde gözlerini güneş sanıp,
Ey savaşlardan beslenen tanrılar
Savaşın ateşinden sigaranızı yakıyorsunuz
Ve aşktan söz ediyorsunuz,
ne olduğunu bilmeden, İlahi diyorsunuz.
Çevrenizdeki baş döndürücü,
güzellikler dururken.
Tanrıları yazma diyorsunuz
sizi ve düşlerinizi yağmalayan
onlar değil mi?
Bilmezsiniz çocukluğumu!
Anadilimdi, ilk iğfale uğrayan
Ziya Gökalp’i bilmeyen, insan
Unutmadığım şeyler var...
Dedemin nasırlı ellerini, öfkeli gözlerini
Jandarma tarafında köy meydanında bekletilirken, örselenmiş gururunu,
ve elindeki buğday kokusunu hiç untmadım!
Tanrıların korkusunda kafayı yedik biliyor musun?
Oturup birlikte yedik,
Ne garip;
İnsanın ağır ağır kendi içinde eskimesi
Resimlere bakınca fark ettim eskidiğimi
Ne garip;
Kırklı yaşlarda bir ilkokul sırasında seni tanımak
Eskiden yalnız kendimi düşünürdüm
Ve yine yor'lu bir şimdiki zaman kipinden
yazıyorum.
Bazen ayakkabısının altı delik işsiz adamın,
yorgun gözleri gibi bakıyorum hayata.
Öylesine yorgun, öylesine mahzun ki,
ulaşılması imkansız yola çıkmış yolcu gibi.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!