Nereye bu gidiş?
Neden bu telaş?
En iyi ihtimalle bile alacağımız kaç nefes kaldı?
Ya vermediğimiz, veremediğimiz ve veremeyeceğimiz hesapların unutulan yükü???
Kopsun kıyamet,
Yer yüzü saçılsın,
Gök yüzü yarılsın,
Saraylar yansın,
Hanlar yıkılsın
Damlar dağılsın.
Gönlümdeki hazan yağmurları neden dinmiyor,
Bu günahkâr bakışlar neden durulmuyor,
Silinmez izler çehremde bir bir derinleşiyor,
Eski yaralar ne için kapanmak bilmiyor?
Sürükleniyorum Milaves,
Asırlık uçurumların kıyılarında sendeliyor ruhum,
Yaşamla ölüm arasındaki incecik çizgide kaybolup gidiyor benliğim,
Söylesene yürüyen cesetten nedir farkım?
Sende ölmek,
Anlaşılmaz bir hâle gelmek,
Göz bebeklerinde bir bilinmeze hapis edilmek,
Çınlayan sesinde nefes olup tükenmek,
O yıldızları kıskandıran güzelliğinde ölüp ölüp dirilmek...
Sen; göğüs kafesimi parçalayan,
Şerha şerha gönlümü yaran,
Lif lif yüreğimi yolan.
Saçının sellerinde kaybolup gitmek istiyorum,
Buğulu sözlerinde nefes olup uçmak.
Boğum boğum ellerinde yok olup gitmeli diyorum,
Gözlerinin derinliğinde bir serap olup kaçmak.
Gözlerim senden başkasını görmüyor
Kulaklıklarım senden başkasını işitmiyor
Aklım firari, senden gayrı düşünmüyor
Gönlüm yorgun, durmadan adını sayıklıyor.
Seni;
Gece uykusundan apansızca uyanıp,
O buğulu gözlerle,
Yalpalayan aklımın git gellerinde dâhi seviyorum.
Ömür, çaya düşen küp şekerin erimesine denk bir hızla eriyip gidiyor.
İleriye dönük planlar, başa gelen ani ölümlerle alt üst oluyor.
Ölüm, durmayan nefsin arzularını bir bıçak gibi kesiyor; yinede akılsız başlar uslanmıyor.
Dünyanın sonuymuş gibi sıkı sıkıya sarıldığımız dalların kırılganlığıyla şoka uğruyor hayatlarımız.
Henüz yaşanmamış yarınların derdini bugünden çekip hayatı kendine zehir ediyor zayıf ruhlar..
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!