Oturmuşuz ekranların karşısına
her gece
dünyanın acılarını
film seyreder gibi izliyoruz
kılımız bile kıpırdamadan.
Yine günlerden Pazar bu gün
Uykudan geç kalktım ama
telaşım yok nasılsa hiç.
Porselen demlikte demleniyor çayım
Birazdan tüter kokusu.
Ben senin en çok o çocuk yüzünü sevdim biliyormusun
Bana ılık ılık bakışlarındaki o katışıksız sevgiyi, o ürkek telaşı,
gözlerinin o bitmeyen gülüşlerini sevdim.
Hani sana her dokunduğumda o titreyişlerini, seni her öptüğümde
kalbinin bir minik kuş misali o çırpınışlarını sevdim.
Ben senin o gencecik ömründe böylesine sevgiyle dolu kalbini sevdim en çok
Küçücük bir çocuktum
İlk aşkımdın belki de
Nasıl sevdim böylesine
O iki rengini bu kadar bilmem.
Sen de üzdün beni kimi zaman
Her ayrılık bir ölümdür aslında
İçinizde bir sürü şey ölür
her ayrılıkta
Matemini tutarsınız sonra
çürümeye yüz tutmuş
O yıllarca özenle büyütüp
Hiç böyle uzun ayrılmamıştık seninle yıllardır
On gün oldu tam bugün
Her köşesinde evin senden bir anı saklı
Kapı pervazlarında parmak izlerin duruyor
Tıraş fırçan yerinde hala
Hiç kullanmadığın bastonun bir köşede mahzun
Nasıl içmem ki ben
mevsimlerden Bahar şimdi,
aylardan da Mayıs üstelik.
Ne diyor şair;
“Mayıs ayların gülüdür”
Bu yıl bahçeye sanki
İlk değil de,
Sonbahar,hatta kış geldi,
şu güzelim Nisan ayında.
Sanki birkaç aylık ömrü kalmış
Ne güzel esiyor yine güz rüzgârları
Limonata misali
Şu tatlı güz rüzgârlarından biri
alsa da beni o ılık yelleriyle
ta uzaklara savursa diyorum.
Bir dinginlik sarardı ruhumu,
sanki bambaşka,
büyülü bir aleme girerdim
her akşamüstü,
o geniş kapından geçtiğimde.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!