Yine hüzün ve yine çıkmaz acı…
Soluk soluğa bir beklendi…
İhtişamlı aşk…
Ve… Ve… Ve…
Örülmüş kızın kalbini sevmek…
Gün batımında boğuluyordu yüreğim
Cıvıl cıvıl insanların arasında,
Ahenk kuruyordu dalgalar
Dalganın arasında boğulan yine ben miyim?
Ne bu telaş sahilin ortasında
Hüzün gemisi misaliydi,
Sen başka bir alemde... ben başka bir alemde...
Sokaklar bekçilik yapardı, sevenler şahitlik,
Seni benden saklardı, görenler ilelebet.
uykulu bir varoştu m seni gördüğüme dek.
Boğulmak,yüzenlere hastır derler,
Bazen yüzmeden de boğulur insan.
Bir sen vardın, sende gittin...
Sevgiliye güven dedik, güvenmekten belimize ağrılar girdi.
Aşka intikam dedik, en büyük dersi biz aldık.
Söyle bana güzel annem. Senden başka seven var mı?
Sevgili, seviyorum der gider... Kardeş, eşe düşkün olur.
Be annem. Sana dokunaklı sözler diyen evlat nerede?
Ya bu hayata yaşamayı bilmiyoruz. Ya da bize yaşamayı öğreten biri var.
Salına salına ardımızdan gelen fon müzikleri…
Ve amansız bir şekilde bizi ağlatan acı kavramlar...
Neden demeden nedensiz yaşamayı öğrendiğimiz cehennem ütopyası,
Nerde kaldı o güzel eğlenceli mahsul yetimiz...
Nerde kaldı pamuk şekerimiz.
Oysaki hayallerimizi demliğe doldurup, kaynamasını sabırla bekliyoruz. Çaydanlıkta oluşan kireçlenmeleri aldırış etmeden, demin su ile birleşmesi için imkânsız dualar ediyoruz. Dejenere olan hayallerin gerçek olması için, tüpü kısık bir noktada bırakıyoruz. Her suyun cızırtı sesinde akan gözyaşlarımızı ve elimizde yan dostumuz olan katilimiz ile o hayalleri beynimizde tasarlıyoruz... Bir yılbaşının üçüncü gecesiydi. Sokak yalnız, insanlar durgundu. Tepeden tırnağa süslenmiş taksim istiklali… Üst üste dizilmiş harabe kenti unutup o gizemli dünyaya boğulup giderken, her hanede ay bir kadeh ayrı bir umut yıldızının yatmasını, zifiri karanlıkta dumanın görünümüyle hayallerimizi süsleyen o gece... Tatlı ve günahsız gözlerle yanıltılmış bir kızın, uyuşturucu bağımlısı gibi sana bağlanmasıyla başlıyor umutsuz gece… İlk ağrı, ilk söz ve ilk hıçkırıkla başlıyor gece fısıltıları… Nefes nefese kalan o gecenin hatırı… Sokakta unutulmuş bir kızın hikâyesini dinlemenle anılıyor o gece… Umutsuzca demini almasını istediğin hayallerini bir nebzede yokuşlara bırakıp adımlara mahkûm kalmanla başlıyor… Günahsız sandığın o şeytanlı gecede, duygusal noktalar beynine beyni ne işlerken, sen lal ve kör gözlerinle yoluna devam etmeye çalışman... Bir yudum günahın bir ömrün dirhemi olacağını düşünmeden, kendi kendine hayal kurup demde olan çayını izlemeye koyulmaya başlıyorsun. Siyah saçlı, topuklarının üstünde dar pantolon, siyah desenli kaban ve namahrem gözlerine dalıyorsun. Güzellik meleği sanki mor gecelerde kıyılara vuran dalga gibi dalıyorsun ona… Sevmek, süslü saltanattan oluşmuş padişahın cariyeleri değil ki ha bire yozlaşmış olsunlar. Sevmek, günahla başlayıp günahsızlığa ağlamak olduğunu fark etmendir. İşte her şey yılbaşın üçüncü gecesinde başladı. Günahların hat safhada olduğunu, aşkın beden olduğunu, zinayı saltanat olarak görmen ile başlıyor. Demlenen çayını bardağa doldurup, buruşmuş ellerin ile bardağa doğru götürüyorsun. Aniden karanlık çöküyor… Çığlık sesleri binanın derinliklerinden geliyor sana… Elindeki kalemi ters çevirip, uzun süre kalan mazi tahtasına tak tak diye vurmanla başlıyor... Gizemli sesin gelmemesi için hazırladığın hayalleri yudumlamanla başlıyor... Suyun o kadar sıcak olmasına rağmen tek yudumda bardağın içindeki hayalleri içine yudumlamanla başlıyor... Hayallerinle yüzleşmemek için sarım saklanırken, suspus olan gizemli gözlerin aynanın arkasında bir yer kaplıyor. Yağmurun saltanatında dirhem olan gözyaşlarınla noktayı koyuyorsun. Arada sırada maziye dalıyorsun, mazideki dehşet ve inanılması zor olan yokluğu umudu ve beklenti içinde boğuşmaya başlıyorsun. Her acıda bir günah, her umut da bir hüzün, her beklemekte bir zafer istiyorsun. Gidenlerin geri gelmeyeceklerini ve bir daha onların sadece sayfalar arasında veya hayal deminde bıraktığını anlıyorsun. Oysaki bugün ayın üçü…(Yazı türünden yazılmıştır.)
gönüller bir olmaz ki sayfalarda
unutmadan unutulmaz ki içinde ki acılardan...
Yıllardır senin gibi birini aradı gönlüm,
Bulamadı senin gibi ömrümü...
Kendince bir yol çizersin…
Bir isim koyarsın tam ortasına…
İsmin yerini düşünmeden sallarsın ufaktan başını…
Sevgiden sevilmeyi beklersin!
Sevilen kim olduğunu düşünmezsin.
Garip bir kuşa tutulursun, kafan bunalır, kalbin anılır.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!