Özledim
ekmeği suya banar gibi
Özledim
bir yudum nefes gibi
Özledim
yastıkta uykuya hasret gibi
*
Kadının ayağına serilmiş Atatürk İlke ve Devrimleri
Yabancılaşma kendi özüne,hor görme hiç kendini
Hafife alma,gör seni ötekileştiren hadsiz düşünceyi
düşünün bir sevda çiçeğidir ,
insanı mest eden yıldız yıldız
Büyükada Kınalı Heybeli
yaldız yaldız Marmara ve Boğaz
gönüllerde yaşayan İstanbul...
dağlarındayım
sıra sıra uzanan ülkemin dağlarında
kar tipi boran zirveler
öyle bir yüksek ki,
Sayın Mühittin Karahan,yüreğinize sağlık. Yorumunuz beni anılarıma götürdü.
Vatan sevdası varsa yüreklerde korku bilmezdi çocukluğumuz ,unutulmaz o bolluk ve bereketli zamanlar.
Köy Enstitüsü şerbeti içmiş öğretmenlerin elinde geçtik.Kırsal bir mezre iken,bağ bahçe ,bostan ve meyve ağaçlarıyla bolluk içinde büyüdük.Kasabadan köyümüze keşfe gelen kaymakam ve hakim,bahçemizde yetişen sarı sarı renkli mis kokulu kocaman elmalara aşık olmuşlardı.Günde çuvallarla bahçeden toplanan taze fasulye,kiloluk kızıl kızıl domatesler,kocaman mor patlıcanlar,yeşil yeşil tatlı biber,elimizi bile acıyla kıvrandıran isot denilen acı biberler,kocaman yeşil kabaklar,eşeklerle kasabaya taşınır, kasabadaki hanımların yemek sofrasında misafirlere yemek olurdu.
1950'li yıllardı,yazın kuruyan derenin önüne set çekilir, ark ve kanallarla su bahçe ve tarlalara verilirdi.Allahım yol boyuna kadar gelmiş kavun karpuzları kimse koparmazdı.Bir bolluk bir bolluk vardı ki,kimse artık kasabaya gitmezdi,Yumurta,tavuk ,bal,un,tereyağ,peynir ,çökelik,ayran köyden,...çiftçi daha ne isterdi ki?
Ansızın gittin hatır istemeden
Söktün kalbimi aldın yerinden
Sevdayı delice yakarak bıraktın
Yüreğime vurulan zincir boşuna
bu yer o yer değil,
bu hava o hava değil,
gökyüzü masmavi
bu bulut o bulut değil
geceler zifiri karanlık nefes alınmıyor
sağır dilsiz duvar olmuş,yüzü gülmüyor
ehlikeyf bir ritimle tutturmuş havasını,
merhameti kavline artık sokmuyor
*
sis inmiyor dağın zirvesinden inadına
Bu eller nasırlı,çatlak
,bu eller toprakla haşır neşir,
kömürün karasını taşır,
bir bozkır gibi rüzgara açık,
dağlar tepeler gibi çatlak mı çatlak.
Sanmaki bu eller hep böyleydi,
Kuş uçmaz kervan geçmez bir dağ köyü,insanlar öğrenmeye ,okumaya,yazmaya ve şehirlere merak sarıyorlar.Türkçe bilen sayısı hiç yok.
Hatırladığım ilk an,köyün en alt yerinde yer alan dere bazen sakin sakin,bazen çılgın akarken üstündeki derme çatma köprüleri silip süpürürdü.Dere kenarında kara kazan kuran annem bize banyo yaptırdıktan sonra,çamaşırları meşe külüyle gaz tenekesinde kaynatıp çalılara asarak kurutmaya çalışırdı.İki ortanca ağabeyim dere suyunda dalaşırken birbirine,ben ve en ufak ağabeyim,onların arkasından giderdik.
Annem kızardı :Sizi öğretmene şikayet edeceğim.Hep kavga ediyorsunuz der ağabeylerime kızardı.
Bu öyle böyle kızmak değildi,onların birbirlerini acıtmamak için laf diye söylenen tehditlerdi. Bir gün tesaddüfen yoldan geçen öğretmen yanımıza geldi.Hal hatır sorduktan sonra annem oğullarını gerçekten şikayet etti.
Ben o günden sonra ağabeylerimin kavga ettiklerini hiç hatırlamıyorum.
Bizim köyde ilkokul ilk defa 1949'da açılmış.Benim anlattığım olay 1950-51 yılları olabilir? Çünkü en büyük ağabeyim Malatya Akçadağ Köy Enstitüsünü bitirmiş,Manisa'da göreve başlamış,ya da son senesiymiş.Köyümüzdeki okulun öğretmeni de ağabeyimin arkadaşıymış.Tabiiki bunu sonradan öğrendim.Hasanım ve Habibim beni ve küçük ağabeyimi çok severlerdi.Genellikle Hasanım küçük ağabeyimi,Habibim beni tutardı.Zaten güreş tutmalarıda biz sebep olurduk.Annem hiç babama şikayet etmezdi,''Sizi üğretmene söylerim ,derdi'' Babamın da hiç biz çocuklara kızdığını hatırlamıyorum.Hep tarlada ağaç köklerini sökerdi ki,birazcık ekin fazla ekilsin.Üç parça tarla bir günlük karasabanla çift sürmek demekti.Büyük ağabeyimi okutuyordu,diğerlerini de okutmak amacındaydı.Elde yok avuçta yok,başkalarının tarlalarını ekerek yarıcılık bile deniyordu.Çocuklar küçük ve köylü fakir.Çok zor bir dönemdi.Ülke fakir,halk fakir,duadan başka yardım eden yoktu.Babam ise gece gündüz Allaha yalvarıyor,önce sağlık diliyor,sonra çoluk çocuğum kurtulması için zihin açıklığı diliyordu.Köyde arazi yok,insanlar fakir,herkes zorbalık etmek istiyor,çocuklar okurlarsa kurtulurlar diye düşünüyordu.İşte bu aile içi teşvikle Hasanım okuyup öğretmen oldu.Habibim Ankara sağlık Kolejini bitirerek İsmet Paşa elinden diplomasını aldı.Küçük ağabeyim ailemizde ilk üniversite okuyan kişidir.Ailemizin gururu ağabeylerimin sevgili küçük erkek kardeşi,biricik bacısının küçük ağabeyi...Sonra ,sonramı hayat hepsini sonbahar yaprakları gibi kattı önüne memleket memleket sürdü gurbete...En sonunda Habibim karar verdi Gölcük güzeldi,deniz vardı.Doğası muhteşemdi,oraya yerleşecekti.1983'te Almanya'daki tüm haklarından vazgeçerek döndü,Gölcük'e yerleşti.Çocuklarını okutmak en büyük hayaliydi.Büyük kızı okumuş ve evlenmişti.Küçük kızı Bolu'da Üniversite sondaydı.16 Ağustos telefonda görüştüler.Annesi bu gece yollara düşme yarın gel,Çınarcık'a gideceğiz dedi.Öyle de karar verildi.17 Ağustos sabahı onlar bir daha uyanamadılar.




-
Mustafa Bay
-
Mustafa Bay
-
Mustafa Bay
Tüm YorumlarAğzımızın tadı, huzurumuz, ruh sağlığımız bozulmadan, iyi bir bayram geçirmemiz dileği ile, sevgiler, selamlar...
Sağlık, esenlik ve 2024'ü aratmayan bir yıl dilerim,
Sevgi, saygı, muhabbetle...
Öğretmenler Gününüzü içtenlikle kutlarım,
Saygı, sevgi ile daima...