aşkımız fındık fındık bakışarak başlardı
dalların, dikenlerin arasında
elden ele yolladığımız mektuplar
“sevgili sevgilim” diye başlardı
nişanlılıktaydı ilk çarşı iznimiz
boşluklar bırakırdık yürürken
Vakitlerde camide,
Vakitli vakitsiz kahvede,
Kalabalıklar.
Düğünde, şölende, törende
Şak! Şak!
Vitrin, amir önünde
şu şelale gönlüm şırıltısız
düşmüyor bir tek ak damla
ördeksiz ve nilüfersiz gölüme
ey acımasız ve paylaşımsız
yanında ben yoksam eğer
canım elma
ne çilelerle büyüdün,sorma
toprağını çapaladık
taşlarını ayıkladık
su verdik köklerine
ne sevinçler yaşadık
bin bir çekirdektik bir bahçede
renk renk bütünlerdik birbirimizi
desenleri uyumlu bir kilimdik
birlikte üretir, birlikte yerdik
dede torunla oynardı
kedi köpek can yoldaşıydı
(Kardeşim Zafer'e)
her adam bir çocuktur aslında
ağlarken anasının mezarının başında
her çocuk bir adamdır aslında
yıkanırken babasının göz yaşıyla
Uyduların gözleri üzerimizde.
Karınca gibiyiz görüntülerde.
Kim kraliçe,kim işçi arı belli değil.
Kasım kasım kasılsak da ekranlarda
Fark etmiyor doğum yerimiz
Taşınırken omuzlarda.
Muhtaç ve aç,
Gemi gibi görünüşe bak!
Yaşamak için doyacak
Ama güçsüzü korumak hak.
Küçük balık kaç.
Geçerken sevgilerin çöllerinden
Kaktüs battı benim içli gönlüme.
Uzatırken ellerimi düşlerden
Kaktüs battı bu nasırlı elime
Bıçakla tüfekle kuruldu pusu.
karaelmasın kara yazılıları
hangi göçün konağındaydılar
belirsizdi vadinin vatan olduğu yıllar
kırlangıç yuvalarının cıvıltısı
tahta evlerin çağrısıydı
damdaki danaların alttan ısıttığı
Bütün çocuklarımızın güz soğuğunda değil yaz sıcağında büyümesini ve yaşamasını, o yazları da çok beklemememizi diliyorum.