Damarlarımdaki her bir damla kan muhtaç gülüşündeki tatlı masumiyete. Ruhum seni özlüyor. Benliğim varlığından yoksun. Sesini anımsayamasam da kokun henüz dün gibi aklımda. Kalbim gidişini kabullenmekten aciz, aklım yokluğunla sınanıyor. Mecalim kalmasa da dönüşünü beklemeye, umudum hiçbir zaman tükenmiyor. Güneşin her doğuşunda ayrı bir umut dalgası alıyor yüreğimi, ve bedenim belki özler de dönersin diye, hergün ayrı dinçleşiyor. Her yağmur damlasında ayrı endişeleniyorum sana bir şey olacak diye. Bilirim ki çabuk hasta olursun. Sana bir şey olmasın diye Tanrı’nın kapısını çalıyorum defalarca, ne kadar duyduğunu bilmesem de tüm içtenliğimle sürdürüyorum dualarımı. Günlerim seni özlemek, seni sevmek, seni düşünmek ve seni beklemekle geçiyor. Aldığım her nefeste sen soluyor, verdiğim her nefeste biraz ben üflüyorum. Her geçen gün biraz daha sen oluyor, her geçen gün biraz daha ben kaybediyorum. Kayıplarım ağır, yakarışlarım sessiz. Gözlerim odamın rutubetten rengi değişen dört duvarı arasında geziniyor, her kapanışında gözlerinle buluşuyor. Seni bana unutturmaya çalışan zamanın şeytanlarına direniyorum vargücümle. Uyuyamıyor değilim, uyuyorum çünkü seninle olabildiğim tek yere uykumda erişebiliyorum ancak. Seni sensiz yaşadığım her anın acısını çıkardığım hayallerimle süslüyorum rüyalarımı. Güneşin ilk ışıklarıyla uyanıyor, belki dönmeye karar verirsin diye önce bahçemi sonra evimi temizliyor, en son kendime çeki düzen veriyorum. Ay güneşin ışığını alıp pencereme yansıtmaya başladığında umutlarım tükenmeye başlıyor ağır ağır. Umutsuzluk buhranı sarıyor yüreğimi çepeçevre. Gece dışarı çıkmaya korktuğunu bildiğimden; güneş tüm hakimiyetini kaybetmeye başladığı vakit kapatıyorum kapılarımı ve derin sessizliğe gömülüyorum her gece olduğu gibi. Dönmeyeceğini bilse de aklım, yüreğim onu anlamayı reddediyor. Seni anlatmak için tekrar Tanrı’nın kapısını çaldıktan sonra tüm gün yolunu gözlemekten yorulmuş bedenim karanlık bir ebediyete gömülüyor usul usul. Gözlerimi kapatıyorum; sen ve ben. İkimiz.. Birlikte.. Yüreklerimiz bir, ellerimiz bir, sözlerimiz bir. Gözlerimizde en ufak endişe belirtisi yok. Yürüyoruz hayallerimizde var ettiğimiz, yalnız ikimizin olduğu bir sonsuzluğa..
..
Merhaba herkese,
Bugün nasılsınız? hmm anlıyorum evet.kiminiz mutlu kiminiz umutlu kiminiz heyecanlı kiminiz umutsuz kimimiz mutsuz…görüyorsunuz hayatın binbir türlü hali var..bugün mutlu olanlar dün mutlumuydunuz ya da ondn önceki gün.bugün mutsuz olanlar dün mutsuzmuydunuz ya da ondn önceki günler..umutsuz olanlar dün umutsuzdunuz peki yarınlarında umutsuz oldugunu nerden biliyorsunuz..herzaman umutlu olanlar mutsuzken bile gülebilenler çaresizken bile umudunu yitirmeyenler çok dogru yapıyorsunuz herkes keşke sizin gibi olsa…hak veriyorum aslında pes edenlere..yorulup bırakıyorsun artık kendini..hasta olmasanda bi yerlerin agrıyor mutlaka nedensizce..hiçbirşey olmasada o gün geçmişin verdigi eskdie kalmıs yaralarımız mutsuz kılıyor bizi..ya da her şey çok güzel giderken hayatın alt üst oluyor bigün ne yapacgını bilemiyorsun yıgılıp kalıyorsun işte hayatın darbeleri..bazende en umutsuz en mutsuz anınızda bi mucize gibi bir şey yaşanıyor ve sizi mutlu etmeye yetiyor..buda hayatın acılarının arasında kattıgı mutluluk bize..arada acıyor galiba hayat bizlere..hayat hiçbir zaman bitmiş degildir beklide her yaptıgın yanlıştan sonra yeniden dogruya başlamaktır hayat,yaptıgın yanlışı birdaha yapmamak ve izini ömür boyu tasımaktır hayat..hayat sana her zaman yeni bi şans vermeyebilir genellikle vermezde zaten..o bi keredir bir kere olur yaşanır ve biter yaptıgın hatayı pişmanlıgı geriye dönüp düzeltemezsin en acı yanıda bu olsa gerek..sadece tek bir çaren vardır bir daha aynı tuzaga düşmemek..hayatı anca düşüp kalkarak ögrenebilirz herhalde..yoksa başka türlü tanıyamayız onu..en iyi insan bile olsan çok fazla iyilikte yapsan mutlaka bir darbe sanada gelecekki sende şimdi yapmasanda ilerde yanlşılar yapma diye bi önlem alır hayat sana karşı..dünyadan bir insan daha eksilmesin diye beklide bu darbeler tabi kurunun yanında yaşta yanıyo iyi insalrda bu darbelerden nasibini alıyor.
Ne olursa olsun yıkılma korkma ayakta dur koşma emin adımlarla sadece hızlı yürü düşün ama karar ver ama dogru ver düş ama kalkta..sev ama acıtma..ağla ama umudunu yitirme..inan başar çalış yeterki pes etme…işte belki ozaman hayata karşı bir sıfır galip gelirsin.! ! ! !
..
Kore savaşına sonradan katılan Türk birlikleri, inanılmaz başarılara imza atmıştı. Daha gelir gelmez, Amerikan ve İngiliz askerlerinden oluşan 8. orduyu kuşatılmaktan kurtaran Türkler, General Tahsin Yazıcı'dan, Albay Celal Dora'dan başlayarak tüm subay ve erleriyle destanlar yazıyordu. Birleşmiş milletler ordusunda görev yapan Avustralyalılara Türk askerleri hakkında soru sorulduğunda, yıllarca büyüklerinden Çanakkale'yi dinlemiş Avustralyalılar bu kez aynı tarafta olmanın gururuyla 'Tıpkı Çanakkale'de savaşan ataları gibi savaşıyorlar' demişti.
Ne kadar kahramanlık yapılırsa yapılsın, düşman da yabana atılacak bir düşman değildi. Birleşmiş Milletler komutanlarının 'Yenilmez Ordu' demeye başladıkları Çin ordusu, özellikle sayıca çok üstündü. Ne kadar Çinli asker ölse, yerine daha çok geliyor, bu da Birleşmiş Milletler Ordusunda erinden komutanına, hepsinin moralini bozuyordu.
Türklerin Kunuri'deki inanılmaz kahramanlıkları, çevrelerini saran düşman sayısına göre 'Bir avuç' denecek Türk askerinin, dört defa sarılmasına rağmen her defasında düşmanı yarıp, sonunda kurtulması kararları değiştirmiş, savaşa devam edilmesine karar verilmişti.
Genelde bire karşı on düşman askeriyle savaşan Türk askerleri de kayıplar veriyordu. Çin ordusu özellikle gece baskınlarında başarılı oluyor ve esirler alıyordu. Sonradan düşmanın bu avantajına tedbir alsalar, gece aydınlatmalarına önem verseler de, Çinliler bu yolla çok sayıda Birleşmiş Milletler askerini esir almıştı. Düşmanın gece baskınlarında başarısını bilmeyen Türklerden de çok sayıda esir düşen olmuştu. Esir düşen Türk askerleri arasında en yüksek rütbeli olan yüzbaşı İbrahim’di.
..
Öyle bir devirde geldim Allah’ım
İnsanlar rahatsız dönemim hasta
Döndü figana ahım eyvahım
Yeisten cinnetler başladı nasta
Yaralar ruhumda epey derindir
Duygular yanarken dışım şirindir
..
SIĞINDIM
Yine feryadımı dinledi gökler
Figanımdan aciz oldu melekler
Yavrum baba kurtar diye iniler
Nidem oğul Yaradana sığındım.
..
E ktiği biçersin unutma asla
C azibene dayanamaz çok kişi hasta
R azı ol kaderin değişmiyor başka
İ nanmıyorsan bana bir bak dünyaya
N eleri değiştirebilirsin ki bir bakışınla
..
tesellisi ne mümkün, can gezerken ölürse
sanırız ki beden gider, toprakla örtüldüğünde
yılların yükünü taşıdı her kelime, ağırlaştı kelam
merhem sürülür mü, kanamalı içimdeki hasta!
16/03/2005-16:23
..
Kaldırım taşları bozulmuş
Sokağın içindeki çukurlara
sular dolmuş,bir sokakta
ilerliyorum
Evler yıkık dökük
Evlerin bacaları neredeyse
..
Sabah ezanına yakın iki el silah sesi kustu arka bahçede. Herşey belgeli sayısal iğrentinin piksellerine. Masa başında yapılan iç kanamalı çarpışmaların ardından apartman topuklu binanın dokuzuncu katında eller yukarı onurlar aşağa.
Uzun sokaklarda soluk solağa bir çocuk umutlu koşarken, bahçenin içinde eğreti otları yolan kıvırcık saçlı kızı da koparıyor çirkin elleriyle. Elleri irin kokulu ve yapışkan, genelevdeki bir fahişe kadar. Kılıçları elinde iki adam, kazanan savaş meydanından en son ayrılandır zaman. yumuşakça kıvamlı gözleriyle kadına bakarken; ay tanrıça uzatıyor ellerini, elleri artık çirkin yapışak en az bir orospunun ki kadar.
Unutmak en iyi zehirdin aklın yumuşak kıvrımlarında ve unutabildiği kadar hayatta kalacakken neden hiç görünmeyen neden. Seni kaybetmekten korktuğum her an için yedi ayrı dilde lanetliyorken kendimi, sen duanı ağlama duvarına püskürt, gözyasının kalbinin doğustan yaralı omurgasından çıkan hasta bir deniz anası olduğu sadece o kalabalık ağlayıcıların arasında anlaşılmaz.
Suyun içinde geri dönüşümü kuyruğunla seytan kovalarken yakalandığın amansız ikiyüzlülük için, yasattığın korkular, iç bulantıları, migren en önemlisi, her aldattığında üstüne kokan baskaları için, ayakkabı alırken rengini hep bana sorduğun için ve var olduğunu ispatlamak için yarattığın kaoslar için sana tesekkür edeceğimi sanıyorsan; haklısın
..
Bir masalımsı duyguydu.....(Var mıydı? Yok muydu?)
Çocuksu günlerin mavi hayallerinde
Hasta hasta uzandığın anne dizin
Mahçup bir zamanda baba nasihatinde
değildi......
..
Duyduğumda bir yaprak gibi titredim.. Mutlaka beni sevmeyecek, beni dövecek, yemek vermeyecek, hatta işkenceler edecek, biricik babamın paralarını har vurup harman savuracak, akşam da babama beni şikayet edecekti.
Sarardım soldum,ateşlendim,yatağıma girdim.Terden saçlarım ıpıslaktı.Atletim sırtıma yapışıyordu. Demek babam evleniyordu. Hem de o güzel annemin ölümünden sonra.Onu hiç affetmeyecektim. Yatağımda döndüm. Baktım işte O.. O üvey anne..Odanın ortasında duruyor. Elleri belinde, saçları sarı sapsarı, dudakları boyalı, elinde sigara, ayağında uzun topuklu, üzeri tüylü ponponlu terlikleri.
_'Kalk' diyor. 'Yeter uyuduğun. Mutfağı paspaslayacaksın,banyoyu yıkayacaksın.Misafirler gelecek, onlara pasta, börek yapılacak.”
Evet,O gelecek, tüm böyle olacaktı. Yatağımda döndüm. Babam artık benimle ilgilenmeyecek, beni sevdiğim deniz kıyısına götürmeyecekti. Çünkü onu sevecek, beni unutacaktı. Eve gelinliklerle gelecek. Belki beni yatılı okula yollayacaklardı.
Yarın cumartesi. O gelecek. Gelin olacaktı çünkü. Yataktan çıkmayacaktım. O beni hiç görmeyecekti. Babam da O da..
İşte korktuğum o an geldi. Kapının zili çaldı. Halam açtı kapıyı. Ben biraz geride bekliyordum. Gelinlikler, bir sürü çantalar beklerken, babamın yanında elinde el çantası ve bir küçük valizle duran biri vardı. Gelini aradı gözlerim.Sıcacık bir el uzandı.
_”Ben Suna” dedi. “Sen Perinur olmalısın. Ne güzel gözlerin var senin öyle, yeşil yeşil.”
..
Yağmur ninni söyle bana sabadan
Bu bayram da ayrı kaldım sıladan
Ayrı kaldım kardeşten ana babadan
Deli yağmur yağma benim üstüme
Hasta düştüm sinemdeki yaradan
..
Hastalarına, iyi gelir diye şarap- viski öneriyor kimi doktorlar
Hasta bunlar!
Yazsa ya reçeteye bu dediğini sıkıyorsa!
Haramda şifa olmaz! Bilmiyorlar.
Yoksa harama mı inanmıyorlar?
..
Ey doktor geleceğin pek karanlıktır senin
Gönlü hasta mı olur doktor olan kimsenin?
Kalemini beynine bandırıver de biraz
Fikirlerin üşütmesin çıkıverince ayaz.
Serhat GÜLÜ
..
Meraktayım
Korkudayım
Ya terler hasta olursan
Ya çok yorulur da anlamazsan...
Bilirim bahar sarhoş eder seni
Sonra alerjin de var çiçek tozuna
Yüreğinin tam ortasında
..
Her bayramda hüzün kaplar içimi.
Hasretlik ağarttı siyah saçımı.
Gurbet aldı takadımı,gücümü,
Yine hasta anam düştü aklıma...
Tam yirmi beş yıl siladan ayrı,
Tüm bayramlar geçti dostlardan ayrı.
..
TUTSAK ETTİK KENDİMİZİ
Bir sis
Bir duman
Güneş başını çıkarıyor dağlardan
Işığa pusu kurmuş beyinler
..
Bu yazı bir imzadır unutulası dünümden yarınlarıma...
Aynı uykuda farklı rüyalara yattığım. Yanında kadın olamadığım, ana olamadığım, hasta ruhu ile yıprandığım, zekâsı ile kullanıldığım. Küçük umutlarda büyük hayaller sakladığım. Aynı evi paylaştığım ev arkadaşım! Seninle yaşam bir soluk boyu yalnızlıktı nice yanlışlar silsilesinde. Avuçlarıma aldığım kırıklarımdı seni sen yapan. Kendi tenhalarıma çekildiğim yıllarım oldu adına. Hayat tüm renklerinin kararttı seninle.
Üç adımda girdiğim bir yoldun sen. Gönlümün tüm ateşlerine inat seçtiğim yol. Gözümün en kara hali. Üzerimdeki sevda kokusunu yok sayıp, ömrümün tüm sayfalarını sil bastan yazıp, içine kırgın, hüzünlü umutları katıp, titrek bir mum alevi ile yaklaştığım yolumdun sen.
Oysa başından sonu belli bir hikâyeydik hiç biz, olamayan biz. Sen şakrak günlerin sonu, kahkahalarımın suskunluğa gömüldüğü yerdi başın.
..
Bu gece hüzün dolu yine gönlüm. Gecelerim gözyaşı dolu, gündüzlerim içime akıttığım gözyaşı. Ağlamak tek devası oldu hasta gönlümün, aşinayım artık ıslaklığına kalbimin. Gündüzlerim seni düşünerek geçerken geceleri unutmak isterim. Ne zaman bir yaprak görsem dalından düşen gidişin canlanır aklımda, bir kuru çicek görsem yeşersin isterim geleceğini hayal ederek. Ama ne sonbahar kaldı ey meçhul ne de kurumuş bir çiçek. İyisiyle kötüsüyle her şey seni hatırlatırken bana, gündüz güneş, gece ay ve yıldızlar,hazan olmuş ağaçla kimsesiz sokaklar ve lambalar seni hatırlatırken ey yar gidişini kabullenmemi mi beklersin habersiz bırakarak. Hepsi seni hatırlatırken hepsi senden haber getirirken nasıl olurda unuturum seni. Bir an yumsam gözlerimi gözlerin gelir hayalime, uzatsam boşluğa ellerimi ellerini tutar gibiyim her an.
Bu gece yine hüzün dolu gönlüm. Buğulu gözlerim. Ellerim titrek. Ey meçhul işte bir mektup daha sana sensiz benden. Kirpiğim kalem, gözyaşım mürekkeptir, yanağım kağıttır bu nameye. Aşk kokuludur, vuslat hasretiyle ucu yanık ve ıslak. Okur musun bilmem ama gönderiyorum yine bir güvercinle sana. Sen meçhuliyetinle varsın ve meçhuliyetinle güzelsin, meçhuliyetinle yoksun…
Elimle değil gözlerimle yazdım ey meçhul
Dilinle değil yüreğinle oku anlarsın ne yazar…
..
Dışarda yağmur yağmakta
Anılarda kalan yar şu an bir asır uzakta
Yine incecik giyinmiştir
Yağmur suları çoktan işlemiştir tenine
Hasta olacak göz göre göre...
..