Bir fotoğrafta kaldın sanıyordum önce,
Zamanla silinir, dedim, unuturum.
Ama anladım…
Sen silinmedin, sadece içime daha derin kazındın.
Gidişin sessizdi belki,
Soma’nın tozlu sokaklarında bir topun peşinden koşarken,
Ne sen vardın aklımda, ne hayatın bu kadar acımasız olduğundan haberdardım...
Bir bakışla tanıştık, bir selamla ısındık,
Ve farkında bile olmadan, seni tanımadan önce eksik olan yanımı sende buldum...
Çocuk kalbimle sandım ki, bu dünya artık benim için daha yaşanır,
Kimse hazırlamadı bizi bu kadar bilinmezle dolu sabahlara,
Ellerimizde planlar vardı ama dünya, planlardan çok daha hızlıydı.
Bize “gelecek” dediler — sanki elimizi uzatsak tutacak gibiydik,
Ama biz, hayalleri uygulamalara çarparken öğrendik kırılmayı.
"Sen ne olmak istiyorsun?" dediler,
Kimse duymadı beni sen giderken,
Oysa ben, içimden bağırdım… bağıra bağıra.
Kulağımda çınladı susuşun,
Öyle sessizdin ki, ölsem fark etmezdin.
Bu sabah da uyandım,
Güneş,
Perdelerden içeri değil,
Yorgun gözlerimin kenarından sızdı.
Yine geç kaldım kendime...
Kader bazen öyle bir oyun kurar ki.
Tam güldüğün anda dalından kopar.
Sessizce gelir, en savunmasız anında,
Kalbinin en derin yerinden yaralar
Ellerin uzansa, tutamazsın.
Bir gün susarsın,
Ve anlarsın ki hayat,
En çok sustuklarında ağır gelir insana.
Çocukken kurduğun hayaller vardı,
Kırmızı bisiklet mesela,
Ya da alınmamış bir oyuncak.
En çok güvendiğin ellerden düşmekmiş,
bir bakışın içinde ihaneti görmek,
kollarında uyuduğun insanın
başkasının yanında gülümsemesine tanık olmakmış acının en koyusu.
Sevgiye inandık,
Herkesin sakladığı bir yarası vardır,
Kimseye söyleyemediği,
Gözyaşlarını yastıklara emanet ettiği.
Gece olunca açılır,
Gündüz olunca gülüşlerin arkasına gizlenir.
Bir sabah uyanırsın,
Pencereden giren ışık yüzünü okşar,
Ama kalbin hâlâ karanlıktadır.
Çünkü bilir insan,
Işık ne kadar parlak olursa olsun,
Gölgesi peşini bırakmaz.




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!