Bu mektup, sadece kâğıda dökülmüş mürekkep değil; kalbi paramparça olmuş bir ruhun, bu sahte dünyaya attığı son, uzun ve acı çığlıktır. Gözleriniz bu satırlara değdiğinde, benim taşıyamadığım o büyük yalnızlığın ve ihanetin soğukluğunu siz de hissedeceksiniz.
Ben, bu dünyada sadece herkes gibi mutlu olmak istedim. Ne lüks ne de ihtişam istedim. Yalnızca sığınılacak bir liman, beni dinleyen, beni anlayan sıcak bir yuva istedim oysa ki. Acımasız hayat, bana neşe yerine dert üstüne dert, huzur yerine çile üstüne çile sundu; sanki mutlu olmamam için yemin etmişti. Bu koca dünyada, sevdiklerimin birer birer benden alınışını, gölgemin bile beni terk edişini izledim; her geçen gün, sabaha ulaşmayan gecelerde daha da yalnız kaldım.
Oysa tüm umudum, sığındığım o iki büyük limandı: Aşk ve dostluk. Aşk dediğiniz şey, en derin yaraları açan, en büyük yalanı fısıldayan o zalim oyundan başka bir şey değilmiş. Bana el uzatan her kalp, sonunda beni daha da büyük bir yalnızlığa itti; o tutku dolu sözlerin, o sıcak sarılışların ardında yatan tek gerçek, yalnızca paramın ve çıkarımın geçici ışıltısıydı. O büyük sevda yalanı bittiğinde, geriye sadece sahte sevgilerden kalan bir boşluk ve tarifsiz bir hayal kırıklığı kaldı.
Fakat en büyük yıkımı, dostlarım diye sırtımı yasladığım dağlar yaşattı. Meğer o samimi görünen gülüşler, o omuz omuza verilen sözler, sadece cüzdanımın kalınlığı içinmiş. düşmemle, o etrafımdaki kalabalık bir sis gibi dağıldı. Gözyaşımı silecek kimse kalmadı yanımda;
Oysa ben, onların en zor anlarında bir telefonla koşan, tüm sorunlarını omuzlayan, canını siper eden bir deliydim. Bu sahte dostlukların enkazı altında ezilmek, nefes almayı bile acı verici kıldı.
Ama kalbime saplanan son ve en keskin hançer, Canımdan, kanımdan saydığım o insanlarda geldi. oysaki Ben onların yanında kalkan gibi durur, gelen tüm acıları göğüslerdim; benim bu hayattaki en son sığınağım olmalıydı.
Yanılmışım. Ben düşerken, bırakın onların kalkan olmalarını, sırt çevirip, kapılarını yüzüme kapattılar ve sanki hiç tanımadıkları bir yabancı gibi davrandılar. En yakınımın yabancılaşması, en büyük sadakatin ihanetle karşılık bulması, bu hayatta kalan son inancımı da yerle bir etti. Bıçağı sana yakın olanlar saplarmış; bunu en ağır bedelle öğrendim.
Artık dayanacak gücüm, kalmadı. Bu yalancı hayattan, bu sahte yüzlerden, bu bitmek bilmeyen ihanet döngüsünden kurtulmak istiyorum. bu vedam, benim için bir sona eriş değil, sonsuz bir sükûnete kavuşmadır.
Gidiyorum, arkamda bıraktığım bu büyük acı ve gözyaşlarım, umarım sahte sevgilerin ve çıkarcı dostlukların bedelini size ağır bir dersle hatırlatır. Bu yorgun ruh, artık ait olmadığı bu dünyadan ayrılıyor. Hoşça kalın.
Kayıt Tarihi : 9.11.2025 04:23:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.



elektronik mektup zarfları,
dilsiz ve lisansız durmayın öyle gücenik,
inanıyorum ki;
hasretle yüreğim her sızladıkça,
bir göğüs kafesi gibi açılacaksınız,
bugün yarın sımsıcak…,
değil mi ki,
yalnızca sonsuza susuzdur bu,
lebkuchen aşk…,
ah;
derken, bir varmış bir yokmuş…,
konuşmaya başladığında söyleyebildiği
ilk kelime üç harfli ve tek heceli,
kendi adıymış…,
biri kırmızı biri de mavi pabuçları varmış,
dur durak nedir bilmeden,
büyüklerin aklının bile alamayacağı kadar
kocaman dünyasında
ayak basmadık yer bırakmayan,
okyanus gözlü bir çocuk yaşarmış,
afacan ve toprak kokulu,
adı; aşk…,
ve üstadım,
alsancak gar camii imamı turcanı bilirsin,
şimdi kavruluyormuş od/d/a aşktan,
ki oysa aşkın nâr/ı cehennem olduğu,
insanlık tarihi kadar eski bir yalandır,
evrenin görüp göreceği en büyük
ve tek aşk-ı hakikî olan,
yaradanla son elçisinin aşkı,
/k/s/avruk değildir…,
başa taç, yürek bezeyen ve
gönle sultandır; aşk,
kimi duygular vardır,
aşkımtırak ve dünya metası,
gelir, geçer, yaşanır, tükenir ve biter,
tek tük aşklar da vardır ki,
varı yoğu baştan ayağa hasret,
ve ışıltılı ilham,
ve efsunlarla gelen muhabbettir…,
bütün berheva olacakların üzerinden
aşkın olan ve ebediyete kavuşacak aşklar
bunlardır; selam olsun sana ey ölümsüz
ve asrî aşk…,
bu arada; hay/hak karagözüm deyip,
esma/ül hüsnadan iki güzel ismi anarak
seslendiğinde hacivat arkadaşına,
güya karagöz de nasıl arifane
her sözü çağrışımla anlıyorsa,
işte öyleyiz biz de,
kendimizden gurbete düştüğümüzdeki,
her ayrılıkta ve
aşk; söyle hayata,
bir gölge oyunundan fazlası değilsin…,
ki azizim;
sen benim boş zamanlarımdın dediğin
ve ben de mesai saatlerimdin dediğim
günden beri yarım yamalak, kör topal
bir yaşam kayıp gidiyor avuçlarımızdan,
el yordamıyla geçiyor günlerimiz anlasana,
ah dünya, nasıl bir rüya bu…
her gün gördüğümüz,
yeniden yaşamak dediğin...
anadan üryan bir yalan gibi serildi aramıza
nicedir yeryüzü örtüsü...
salıncağını duaları arasında çoktan unutmuş,
boşluktaki çocukluğuna bön bön kavuşamayan,
bir üvey üveyik gibi,
en mahrem yerleri açıkta kalmış bir maymun gibi,
avcumuzdan geçen yaşam çizgisinin,
üstüne savruldu alın yazısı harflerinin külü,
duydun mu, yönsüzüz...
kendi ömürlerimizin sahte medyumuyuz,
ah dostum,
kaldır yüzündeki küflü tebessümü...
ki ben gözümü açtığım her sabah
cam küreme bir yaşam ekleyerek
eksiliyorum, ey hayat senden...
bağrıma bir akasya ek n'olur...;
garibem,
ve kalbimde bir kürek mahkûmu saklanır,
vişne ve nar ağaçlarının arasında…
işte sesleniyor bana,
hışırdayan kavakların içinden…;
üşürsen...,
içinden orman geçen şiirlerimden
kozalaklar topla,
sonra yak bir bir ruhunun hirasında,
patlasın çıtırdayarak ateş böcekleri;
ısınırsın...
duyup da işittiğim o yankılanan sesle,
içimden geçen ve nereye gittiğini hiç bilmediğim
o tren,
kalbimin tünelinde birden duruverir;
şaşkın bakışlar, şaşılar ve şehlalar
ve alacalar içinden geçip,
kaybolmuş mahcup bir sincap gibi,
yerime otururum bilirsin; cam kenarına,
ve elimdeki kozalağı uzatırım kondüktöre
biletsiz şairem, anlasana; garibem...
seferîyem…
içinden okyanus geçen böyle bir göz yok,
ondandır iç sesime dayanamayıp,
yüz/süz dönüşlerim sana; aşk…,
ah/ ciğerime bir akasya ek n'olur...
ki çöpe atan dost olsun tek,
ona yazılmış çileli dizeleri…,
ah;
TÜM YORUMLAR (1)