Gölgem sende kalsın Şiiri - İlyas Kaplan

İlyas Kaplan
1365

ŞİİR


16

TAKİPÇİ

Gölgem sende kalsın

Bir gölgenin yitip gittiği yerde
Ne olduğunu anlayamadığım bir boşlukta,
Kalbim, göğsümde bir kuytuya sığındı.
Sözcükler dudaklarımda dondu,
Ve dünya, bir an için sessizce sustu.
Sonra, derin bir solukla kendime geldim,
Sakin ol, dedim, korkma,
Sana benden zarar gelmez,
Ama gözlerim hâlâ o gölgesiz adamdaydı,
Ve onun hikâyesi,
ruhumda bir fırtına kopardı.

Bir kaba herif, gölgesini hoyratça ezmiş,
Toprakta bir delik, karanlıkta bir yara açmış.
O gölge ki, bir insanın izi, varlığının kanıtı,
Bir terziye emanet edilmiş, mahir eller umuduyla.
Karşılığı neyse verirdim, dedi adam,
Mal varlığım, hatta ruhum bile olsa,
Yeter ki gölgem bana dönsün,
Yeter ki o tanıdık karanlık,
Adımlarımı yeniden takip etsin.

Ama terzi,
ah o aşağılık terzi,
Gölgeyi zengin bir tüccara satmış,
Ve adam, gölgesiz, yapayalnız kalmış.
Yollarda aradı gölgesini,
Her adımda bir hezeyan, bir korkuyla karşılaştı.
Kimisi kekeledi, kimisi taşladı,
Kimisi kaçtı,
sanki o bir lanetmiş gibi.

Öğle vaktinin kısa gölgelerinde yiyecek topladı.
Bir gölgesiz adam,
Bir cılız çiçek dalının gölgesine bile hasret,
Kendi varlığını sorguladı durmadan.
Ve ben, onun karşısında,
Sözcüklerimi yitirmiş,
öylece bakakaldım.

Sonra bir ağacın gölgesinde,
Yaban eriği toplayan bir yabancıyı gördüm.
Sessiz, kibar, bir dalı incitmeme telaşında.
Gözlerim doldu, tebessümle seslendim:
“Merhaba!” dedim, bir dost selamıyla.
Ama o irkildi, panikle sıçradı,
Sanki bir hayalet görmüş gibi,
Ağacın etrafında çaresizce dolandı.
Neden bu korku,
neden bu telaş?

Oysa ben, diğerleri gibi değildim,
Onun gölgesizliğini bir naberle selamlamıştım.
“Kaçmayacak mısın benden?” dedi,
Sordum: “Neden bu perişanlık?
Gölgen, seni ağırlaştıran bir yük değil miydi?
İnsanların bakışı mı seni böyle kırdı?”
Yüzünden ıstırap damladı,
“Hayır,” dedi, “sadece insanlar değil.
Eksik hissediyorum kendimi,
Bana ait bir şey,
bir başkasının peşinde.

Bu kentte gölgesiz bir adama yer yok.
İlim adamıyım ben, kapım çalınmaz artık.
Karım, çocuklarım terk edecek beni,
Açlıktan öleceğim,
gölgesiz bir gölge gibi.”
Sözleri felaketin ta kendisiydi,

Ama bir nimet de saklıydı sanki bu çölde.
Yıllardır nefsimde eritmeye çalıştığım bir söz,
Hiçlik makamına nasıl varılır, diye düşündüm.
Kırk yıl odun taşımak yeter miydi?
Yetmezdi, biliyordum,
Ama hakikat,
işte tam karşımdaydı.

“Gölgemi sana vereceğim,” dedim,
Hiç düşünmeden, içimdeki bir çağlayanla.
“Nasıl?” dedi,
“Bunu kabul edemem,
Gölgesizliğin ne demek olduğunu bilseydin…”
Bilmek istiyordum, gölgesizliği,
Varlığın yükünden kurtulmayı,
Hiçliğe talip olmayı.

“Gölgem sende kalsın,” dedim,
“Zillet sandığın bu nimetten kurtul.”
Gözlerinde bir kıvılcım,
İkindi vaktinin cömert gölgesini,
Çayıra serilmiş bir çamaşır gibi kaldırdım.
Tuttum ucundan,
usulca uzattım ona.
Gölgem, artık onun peşinden gidecekti,

Ve ben, yokluğuna razı olmayı öğrenecektim.
O, gölgesiyle neşe içinde döndü muhite,
Hayatına kaldığı yerden devam etti.
Ama gölge, artık bir yüktü ona,
Kimin peşinde olduğuyla ilgilenmeden,
Asırlardır örttüğü şeyleri örtmeye devam etti.
Bense öğrendim, hakikati perdeleyen gölgeleri,
Batıl inançlarımız, sanrılarımız, vehimlerimiz,
Arzularımız, yenilgilerimiz, sömürülerimizden
Gölgeden kurtulmak yetmezdi

İçimizdeki gölgeler her dem yeniden doğardı.
Bu yolculuk,
sıradan mesuliyetlerden fazlasını istedi,
Hakikatin sırrına ermek için,
Yaşayarak, şükranla öğrendim.

Gölgesiz bir adamın izinde,
Kendi gölgemi terk ederken,
Bir hakikatin peşine düştüm.
Ve anladım ki,
Hakikat, gölgelerin ötesinde,
Bir hiçlik makamında saklıydı.

redfer

İlyas Kaplan
Kayıt Tarihi : 30.7.2025 18:03:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!