Golge postanesi Şiiri - Samira Samiranin ...

Samira Samiraninsiiri
229

ŞİİR


12

TAKİPÇİ

Golge postanesi

Gölge Postanesi

Sokağın başında eski bir posta kutusu var
rengi solmuş, ağzı küçük, içi koca bir gece.
Kim bilir kaç mektup yutmuş
kaç “iyiyim” diye başlayan,
içinde “değilim” diye biten.

Bugün avuçlarıma iki pul değdi
biri çocukluğumdan kalma, üzerinde salıncakta yaz bir gülüş,
öteki kendime yazacağım bir yarın pulları.
İkisini de dilimle ıslattım,
tadı tuzlu deniz gibi
sanki boğazdan geçen bir vapurun dumanı
dilimin ucuna sinmiş.

Kapının altından bir ışık yürüdü
eşikte ayakkabılar, içlerinde gitmeyen adımlar.
Eylül’ün ince bir sabrı var
pervazlarda bekleyen sarı yapraklar gibi
birazdan düşeceklerini bilip yine de düşmeyen.
O sabırdan ödünç aldım
bir cümle kurmak için
sesim kendi omzuna yaslanabilsin diye.

Pencereme konan bir güvercin
göğsünde küçük bir harita taşıyordu
sokak isimleri yerine bakışlar yazılı
köşe başlarında başımı çevirdiğim her an
aynı isme çıkıyordu yol.
Haritadaki efsanede
kalbimin yanına bir pusula çizmişlerdi
iğnesi batıya döndükçe susuyor
doğuya döndükçe çocukluğumu çağırıyordu.

Çekmecemi açtım
içinden ince bir saat çıktı
akreple yelkovan tartışıyor
biri “şimdi” diyor,
öteki “şimdi de şimdi” diyor.
Bir anlığına ikisine de hak verdim
çünkü zaman bazen bir kâğıt gibi katlanıyor
aynı satıra iki farklı hayat sığdırıyor.

Mutfakta çaydanlığın usul sesi
oturma odasında duvar saatinin ağır nefesi
koridorda geçmişin ayak izleri.
Hepsi bir araya gelip
kendi orkestramı kurdu.
Şeflik yapacak kimse yok
çünkü şarkının sözlerini sadece ben biliyorum
notaları ise pencereden giren rüzgar.

Yürüdüm.
Merdiven boşluğunda yankımla karşılaştım
sesim benden önce inmiş aşağı,
“korkma” dedi
“korkunun yanında bir sandalye var,
adın yazılı,
otur ve anlat.”
Anlattım.
Kırmadan, dökmeden
ama saklamadan.
Yara dediğin, anlatınca yerini küçültüyor
susunca gölgesini büyütüyor.

Sokağa vardım
bakkalın önünde asılı ziline rüzgar bastı
ince bir tiz notayla şehir uyanır gibi oldu.
Simit susamları kaldırıma saçıldı
yıldız sandım
aklıma geldi:
Gökyüzünün asıl işi yukarıda durmak değil
içimize çökmek.
Bugün tam da öyle yaptı
göğsüme oturdu bir mavi
derin ama boğmayan bir mavi.

Köşeyi dönünce
Gölge Postanesi’ni gördüm
camında yazı:
“Gönderilmeyen her cümle,
sahibine daha sonra teslim edilir.”
İçeri girdim
tezgahta bir kadın
elinde eski zarflar
tebessümü mühür yerine geçiyor.
“Adınız?” dedi.
Söyledim.
Raflardan kalın bir defter indirdi
sayfalarını çevirdikçe
kentin bütün vapurları düdük çaldı
bütün köprüler yerinden biraz oynadı
bütün martılar sanki adımımı tanıdı.

“Burada size ait bir tomar var” dedi
“yollamadığınız sözler,
içinizde bekleyen elvedalar,
başlamaya cesaret edemediğiniz merhabalar.”
Hepsini önüme koydu.
Mektupların çoğunda zarf yok
kiminde tarih yok
kimi yalnızca bir nokta.
O noktayı açınca
içinden bir yol çıktı
iki çınar arasında gerili
ne tarafa yürüsem
aynı suya varıyor.

Bir mektubu yüksek sesle okudum:
“Sevgili Ben,
benden sakladığın her duygu
gece uykuma sızıyor
ben yine de sabah kalkıp saçlarımı tarıyorum
çünkü tarak da bir tür dua.”
Başka bir mektup:
“Sevgili O,
sana gidemediğim her gün
kalbimde küçük bir peron kuruldu
beklemekten yorulmayan trenler var orada.”
Sonuncusunda ise yalnızca bir cümle:
“Geldiğinde kimseyi uyandırma,
bu defa ben uyanık olacağım.”

Kasaya döndüm.
“Ne kadar borcum?” dedim.
“Okumaya cesaret ettiklerin için hiçbir şey” dedi kadın
“edemediklerin için de hiçbir şey.
Burada tek para birimi
dilin titreyen ucudur.
Onu uzat, mühür olsun.”

Zarfı kapattım
üzerine tek kelime yazdım
Adres kısmına “ev” yazmadım
çünkü öğrendim:
Evin yeri, içimde
kapısını dışarıdan zannediyordum
meğer içeri doğru açılıyormuş.

Sokağa çıktım.
Eylül, omzuma ince bir hırka bıraktı
üşümedim.
Gökyüzü yerini buldu
yer, göğe tutunmayı öğrendi.
Ben posta kutusunun önünde durdum
zarfı içeri bıraktım
metal bir ses gezindi içimde
kapanan ağızların tesellisi gibi.
Bir adım geriledim
bir adım ileri gittim
sonra olduğum yerde kaldım
kalmayı ilk kez kaçış sanmadım.

Ve o an
hiç beklemediğim yerden bir cevap geldi
ne telefondan ne kapıdan
kendi içimin derin bir yerinden.
Kısa, açık, saklanmayan bir cümle
bugünün damgasıyla:
“Seni duydum.”
Gölge Postanesi’nin camı buharlandı
parmağımla küçük bir kalp çizdim
kalbin içine adımı değil
şunu yazdım:
Buradayım.
Duyuldu.
Ve dünya, tam o noktadan
bir parça iyileşti.

Samira Samiraninsiiri
Kayıt Tarihi : 24.8.2025 19:35:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!