Sus, konuşma artık, tek kelime etme
Bırak sessizlik tütsülensin ruhlarımızda
Yol ver ıssızlığa,
Başıboş bırak sonsuzluğu,
Varlığınla zincirlere vurma yokluğunu.
Hak tanı eylemsizliğe bir kez,
Sana bir ömür hep yazmak istedim.
İstedim dizinde tekrar uyumak
Saçlarımı tararken söylediğin ninniler kopup gelir hatıratımdan
Gözlerimin üzerine kondurduğun öpücükler...
Onca sevgiye hasret yaşayışıma sebeptin
Beni hep sevip sarmanı isterdim
I.
Bindiğim iğne dalı
Ha koptu ha batacak
Elimde kahve falı
Bahtımı anlatacak
Tepemde sonsuz akan
Rengi maviden kızıla çalan
Ve dağınık, pamuk bulutlar üstünde
Gündüz uykuya yatan
Yıldızlar
Ayaklarımın altında
Soluğum tükeniyor
Zifiri karanlıklar akıyor yüreğime...
Yokluğun; bıçak yarası
Yokluğun; bahtım karası
Yokluğun sonsuzluklarda sonum
En ateşli başlangıçlarda külüm
I.
Sessizlik
Bir adı ölümdür
Bir adı hiçlik
Kaypak bir hüzün bulamacı
Ötesi var mı ey nazlı dilber
Ötesi var mı?
Ruhum dibe vurmuş
Ölüm kol gezmiş ruhumun en mahrem yerlerinde
Vicdanım ölümü kovalamış
Ve bilmem kaç ay, kaç gün, kaç saat
Gün olur çalarım kapını sen duyamazsın
Parmak uçlarımda ilerler sokulurum yanına
Bir uçurum taşırım göz bebeklerimde
Göz bebeklerim ki onlar tanıktır bir ucube tarihe
Bir yitik aşkın öyküsü
Süre gelmektedir taa milattan bugüne
Tek tesellim
Bende kalan bir seki resim
O resimde beni benden alan
Gözlerin
Ah o gözlerin
Maviş gözlerin
Belirsizliğe gebe apansız inen geceye inat
Doğan her yeni günün ilk ışık kervanıyla
Huzuru, mutluluğu ve bir taze bahar kokan
Umutları da beraber getirmesi dileğiyle...
(İstanbul,31,01,1998)
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!